Bu gezi yazımda
12 - 20 ağustos tarihinde Academic Tur ile yaptığım Balkan turundan bahsedeceğim. 2018 de nereye gidebilirim diye
düşünenlere öncelikle Balkan turunu yapmalarını tavsiye ederim. Gerek makul
fiyatı, gerek gezilen ülkeler, görülen
kültürler, coğrafi güzellikler ve ecdadımızın oralardaki izleriyle öncelikli
gidilmesi gereken bir destinasyon.
12. Ağustos
Akşam 18:00 de Balçova Shell den hareketle
başladığımız yolculuk, Konak ve Karşıyaka’dan katılan misafirlerimiz ile
Lapseki feribot iskelesine kadar sürdü. Gece yarısı Feribot ile Gelibolu’ya
geçtiğimizden itibaren artık Balkan topraklarındayız.
Balkan, 17 yy dan itibaren kullanılmaya başlanmış
yüksek sıradağlarla kaplanmış bölge anlamına gelen yüzde yüz Türkçe bir
kelimedir. Sınırları Tuna Irmağının güneyinden Macaristan’ın bir bölümünü,
Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan, Bosna-Hersek, Karadağlar, Arnavutluk, Kosova,
Makedonya, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya ve Türkiye’nin Trakya bölümünü
içine alan, yaklaşık 600 bin km2 ve 65 milyon nüfusluk bir bölgedir. En yüksek dağı
Bulgaristan’daki Rila dağı(2925m) ve Yunanistan’daki Olimpos dağıdır(2917m).
Slovenya’dan başlayıp Kosova’ya kadar uzanan Dinar Alpleri. Arnavutluk Alpleri.
Arnavutluk, Kosova ve Makedonya’da bulunan Şar dağları. Karadeniz’den
Bulgaristan içlerine uzanan Koca Balkan dağları. Yunanistan’da bulunan Rodop
dağları bulunur.
Osmanlı’nın Balkanlar’daki egemenliği 1353-1913
tarihleri arasında yaklaşık 600 yıl sürmüştür. Maalesef bu egemenlik Balkan
savaşlarıyla 10 aylık gibi kısa bir sürede sona ermiş ve binlerce soydaşımız
yurtlarından ayrılarak Anadolu’ya gelmişler. Balkan savaşlarıyla biz
anayurdumuzu kaybettik!
13 Ağustos
Selanik, Atatürk Evi – Makedonya, Üsküp
Sabah erken saatte İpsala sınır kapısından geçtikten
sonra Egnatia Odos otoyoluyla Dedeağaç(Aleksandrapolis), Gümülcüne (Komotini)
üzerinden Kavala’da ilk molamızı veriyoruz. Kahvaltımızı ettikten sonra
hedefimizde Ulu önder Atatürk’ümüzün doğduğu ev var. Atamızın 1881 yılında
dünyaya gözlerini açtığı ev Apastolo Pavlus sokağında, Selanik
Başkolonsluğumuzun hemen yanında bulunuyor. Ali Rıza Efendinin vefatı üzerine
Langaza’daki(Lagkadas) dayısının çiftliğine taşınmak zorunda kalıyorlar.
Atatürk’ün 1907 de Selanik’e tayini çıkması üzerine babasının vefatıyla terk
ettikleri evi satın alır. Annesi Zübeyde hanım ve kız kardeşi Makbule hanım
1912 yılında Selanik’in elden çıkmasına kadar bu evde otururlar. 1933’te
Selanik belediyesi Cumhuriyet’in 10.yıldönümünde, Türk-Yunan dostluğunun bir
göstergesi ve Balkan Konferansı anısına evin duvarına, Atatürk’ün bu evde
doğduğunu Türkçe, Yunanca ve Fransızca olarak yazan mermer bir plakayı törenle
yerleştirmiştir. Daha sonra Selanik belediyesi tarafından satın alınan ev
Atatürk’e hediye edilmek üzere 19 şubat
1937’de Selanik başkonsolosluğumuza verilmiştir. Evin ziyarete açılışı Atatürk’ün ölümünün 15.
Yıldönümü olan 10 Kasım 1953 tarihinde, Ata’nın naaşının Ankara Etnografya
Müzesinden Anıtkabir’e taşındığı tarihtir. 2012 yılında ev modern bir müzecilik
anlayışıyla tekrar restore edilmiştir. Bu ev Selanik’e giden her Türk
vatandaşının öncelikle ziyaret ettiği manevi değeri yüksek bir mekandır.
Selanik’in İzmir’e olan benzerlikleri çok fazla.
Atatürk’ün “Keşke Selaniği misak-ı milli sınırlarımıza dahil edebilseydi” lafı
çok doğru ve Selanik’i gezdikçe insanın içi burkuluyor. Selaniği daha detaylı
turumuzun sonunda gezeceğimiz için Atatürk Evi ziyaretimizden sonra Üsküp’e
doğru hareket ediyoruz. Selanik Üsküp arası 245km ortalama 3 saatlik
mesafe. Köprülü civarında bir mola verip yolumuza devam ediyoruz.
Büyük İskender ‘in memleketi Makedonya’dayız. MÖ 149
da Roma İmparatorluğu bölgede Makedon eyaletini kurdu. MS 6 yy da Slavlar
bölgeye yerleşti. Bizans’ın gücünü kaybetmesiyle 13.yy’da Bulgarlar bölgeye egemen oluyorlar. Bulgar zulmüne
karşı 14.yy başında Sırp Krallığı hakimiyet kurar. 1389 da
I. Kosova Muharebesinden Sırpları yenen Osmanlı, 1912 Balkan Savaşına kadar bölgeyi
egemenliğinde tuttu. 1991 yılında Yugoslavya’dan bağımsızlığını ilan etti.
1993’te Birleşmiş milletler tarafından Yunanistan’ın itirazları yüzünden Eski
Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti olarak tanındı.
2002 nüfus sayımına göre 2.130.000 olan nüfusunun
%64 ünü Makedonlar, %25 i Arnavutlar, %4 ünü Türkler, ve geri kalanını Çingeneler, Sırplar,
Boşnaklar oluşturur. Ülke nüfusunun %65 i ortadoks ve %35 i müslüman. Müslüman Makedonlara torbeş deniliyor.
Ekonomisi 98-99 Kosova Savaşında Kosova’dan gelen
300 bin mülteci nedeniyle ve bölgedeki istikrarsızlıklardan olumsuz etkilenmiş.
Ekonomisinin sadece yüzde 10’u sanayiye
geri kalanı tarım ve hayvancılığa dayanır. En kalabalık şehri başkent Üsküp 575
bin. Arnavutların yoğun olduğu Tetova(Kalkandelen) önemli bir şehirdir. Osmanlı
döneminde Kuman Türkleri’nin yerleştirildiği Kumonova diğer önemli şehridir.
Bugün Bitola Olarak geçen Manastır büyükelçilikler şehri olarak adlandırılır.
Atatürk’ün okuduğu Manastır Askeri idadisi ve Türk büyükelçiliğimiz de burada
bulunur. Orhid ise turizm şehridir.
Makedonya’nın en uzun nehri Vardar’ın 301 km si
Makedonya’dan, 88 km si Yunanistan’dan geçip denize dökülür. Üsküp Şarl
dağlarıyla çevrili ve Makedonya’nın etrafında Korap dağları ile çevrili. Türk
nüfusunun çokluğundan Türk kültüründen etkilenmiş. En meşhur yemekleri köfte.
Bölge ülkeleri kendilerini Slav olarak adlandırır. Yugoslavya
da kullanılan dil Sırpça idi. Yugoslavya’dan ayrılan ülkeler küçük farklar olsa
da birbirleriyle anlaşabilirler. Kullandıkları alfabe Kiril alfabesi Orhid’de
yapılmıştır. Bölge ülkeleri Karadağ, Bosna-Hersek ve Hırvatistan hariç Kiril
alfabesini kullanır.
Makedon Para birimi Makedon Dinarı.
Turumuzun Makedonya’daki ilk durağı başkent Üsküp. Şehrin tepesinde bulunan Milenyum hacı
2012 de açıldı. Türk çarşısı, Bedesten, Kurşunlu Han, Arasta Cami ve Tika
tarafından restore edilmiş Mustafa Paşa camisi (1492), Fatih Sultan Mehmet’in
yaptırttığı taş köprü önemli Türk eserlerinden.
Şehrin kalbi kabul edilen Makedonya Meydanı’nda 2. Filip heykeli, Büyük
İskender heykeli, Opera binası, Justinyanus Heykeli , Bulgar kralının heykeli,
Zafer Takı gibi çok sayıda heykel ve eserle süslenmiş. Gece bu meydan ışıl
ışıl. Görülmeye değer. Meydanın hemen yakınında Üsküp doğumlu olan Rahibe
Teressa(Gonca Boyacı) adına yapılmış kilise bulunuyor.
Üsküp deyince aklımıza Namık Kemal Beyatlı gelir.
Üsküp’ün 1912’de elden çıkışına çok üzülen Beyatlı bunu şiirlerinde de
göstermiştir.
Makedonya 90 güne kadar turistik ziyaretlerde Türk
vatandaşlarından vize istemiyor. Fakat pasaportunuza Makedon damgası vurulursa
Yunanistan ziyaretlerinde Yunanlılar problem çıkartabiliyor.
Otelimiz Şehir merkezinde beş yıldızlı PARK Otel.
Vardar Takımının maçlarını oynadığı stadın hemen yanında. Bizim ziyaretimiz
sonrası Fenerbahçe burada Vardar ile UEFA maçına çıkıp maalesef kaybediyor ve
kupadan eleniyor.
Yemekten sonra ışıl ışıl Üsküp meydanını
dolaşıyoruz. Eğlence mekanları gayet hareketli ve fiyatlar çok makul. En meşhur
eğlence yeri Havana Club. Geceyi geçirdikten sonra sabah Belgrad istikametinde
yola çıkıyoruz.
14 Ağustos Sırbistan,
Belgrad
Üsküp’ten kahvaltının ardından Belgrad için 07:30’da
hareket ediyoruz. Mesafemiz 435 km. 5 saatlik yol. Sırbistan sınırını geçtikten
sonra Kumanova’da bir mola veriyoruz. Morova nehri boyunca yolumuza devam
ediyoruz. Sol tarafımızdaki dağların arkasında Kosova kalıyor.
Kosova. Nüfusunun çoğunluğunu Arnavutlar oluşturur.
Türkler ve Sırplar azınlıkta. Daha önce Sırbistan’a bağlı özerk bir bölge olan
Kosova, 1999 yılında Birleşmiş Milletlerin kontrolüne alındı ve 2008 yılında bağımsızlığını
ilan etti. Sırbistan’ın bölgedeki
soykırımı sonucu çıkan 1998-1999 Kosova Savaşında, NATO birlikleri Sırbistan’ı
bombalamışlardır. Birinci Kosova Savaşı’nın Sırpların psikolojisine yarattığı
etki ile geliştirilen efsaneler, mitolojiler neticesinde Kosova toprakları Sırpların
Kudüs’ü haline gelmiş. Sırp nüfusunun Kosova nüfusunun yüzde 10 u geçmediği
halde, 1990 yılında Sırbistan’dan bağımsızlık ilan eden Kosova’nın üstünde
baskı kuran Sırbistan, Slobodan Miloseviç , katliamlar gerçekleştirdi. Bunun
üzerine NATO 1999 yılında Sırbistanı bombaladı. Sırbistan ekonomisi bu bombardıman
ile çok büyük bir darbe aldı. Kosova’dan kaçan 750 bin Kosovalı mülteci
evlerine geri döndü. Kosova’daki Sırp nüfusunun yarısını oluşturan 100bin Sırp
da evlerini terk etmek zorunda bırakıldı.
Saat 12:00’de Sırbistan’ın Belgrad ve Novi Stad
şehirlerinden sonra en büyük üçüncü şehri olan Niş yakınlarında öğle yemeğimizi
alıyoruz. Osmanlı Döneminde askeri ve sivil bir merkez olmuştur. Niş günümüzde
önemli bir geçiş yoludur. Doğu’da Bulgaristan’dan gelen karayolu Niş’te kuzey
ve güney olarak burada ikiye ayrılır. İstanbul ve Kapıkule üstünden Avrupa’ya
giden araçlarımızın kullandığı bir güzergahtır.
Ve saat 15:00’te Belgrad’a ulaşıyoruz. Sırpçada beyaz şehir anlamına gelen Beograd
denir. Tuna ve Sava Nehir’lerinin kesiştiği yerde kurulmuş. Trak ve Daçya
kabilelerinin oluşturtuğu Singiler Belgrad kalesinin orda SingiDum diye bir
şehir kurmuşlar. Dum kale anlamına geliyor. Tuna’nın kıyısında da Zemun diye
bir yerleşim kurulmuş ve ikiz kardeşler diye adlandırılan bu yerler Belgrad’ın
ilk yerleşim yerleriymiş. Roma
imparatoru Augustus tarafından şehir Roma hakimiyetine girmiş. Daha sonra
Bulgarlar geliyor. MS 440 da Hun imparatoru bölgeye geliyor. Türk kavimi
Avarlar bölgeye yerleşiyor. MS 520 de Slavlar Karadağ’dan gelip bölgeye
yerleşmeye başlıyorlar. Bulgarlar ile sürekli savaş halindeler. Belgrad 44 kez
yıkılıp yapılan bir şehir. 115 savaş yaşamış. Şehir Bizanslıların, Frankların,
Birinci Bulgar krallığının, Macaristan krallığının, Sırp despotluğunun ve
Osmanlı imparatorluğunun egemenliğinde kalıyor. Osmanlı 1389 I.Kosova savaşında Sırpları
yeniyor fakat 1.Murat savaş meydanını gezerken yaralı bir Sırp asker tarafından
şehit ediliyor. Daha sonra Sırplarla ilişkiler düzeliyor ve 1402 Niğbolu
Savaşında Osmanlıya yardım ediyorlar. Daha sonra 2. Murat Belgrad’ı kuşatıyor
fakat alamıyor. Fatih Sultan Mehmet Sırp Despotluğunu ortadan kaldırıyor. Ve
1521 yılında Kanuni döneminde Belgrad Osmanlıya geçiyor. 1789 Fransız ihtilali
sonrasında Rus desteği ile ayaklanan Sırplar 1820 de özerklik kazanıyorlar.
1878 Osmanlı Rus Savaşı sonucunda da Sırbistan tamamen bağımsız oldu.
1912’de başlayan Balkan Savaşında Üsküp ve
Makedonya’yı Sırplar ele geçirdi. 28 haziran 1914’te Gavrilo Princip isimli Sırp
milliyetçisi Avusturya-Macaristan veliahtı Arşidük Ferdinand’ı Saraybosna’da
Latin köprüsünde öldürünce 1.Dünya savaşı başladı. Savaş bitiminde 1 Aralık 1918 tarihinde
Yugoslav Krallığı kuruldu. Sırp, Hırvat ve Sloven krallığı. 2.Dünya Savaşında Alman Naziler Yugoslavya’yı
1941 de işgal ettiler. Ülke parçalandı. Daha sonra Tito yönetimindeki Partizan
kuvvetleri Sovyetlerin de yardımıyla Belgrad’ı ele geçirdiler. Müslümanlara
baskı uygulamayan, ekonomik, eğitim ve sağlık alanlarında halkı rahat ettiren
Tito 1980 de ölüyor. Ekonomik bunalım, devalüasyonlar ve Sırp milliyetçiliği
sonucu Yugoslavya dağılma sürecine giriyor. 1991 de Hırvatlar, Slovenler,
Makedonlar bağımsızlık ilan ediyor. 1992’de Boşnaklar bağımsızlık ilan
ediyorlar. Önce Hırvatlarla mücadeleye giren Sırplar daha sonra gözlerini
Boşnaklara dikiyorlar ve 3 yıl büyük katliamlar yapıyorlar. NATO’nun araya
girmesiyle sonlanıyor. Bu arada Sırbistan, Karadağ ve Kosova’yı içine alan bir
federasyon kuruldu. 2006’da referandum ile Karadağ ayrıldı. 2008’de de Kosova
bağımsız oldu. Başkenti Belgrad olan
Yugoslavya 7 parçaya bölündü.
Belgrad’a varınca Londra caddesi üzerinde 98-99 da
NATO tarafından bombalanmış kamu
binalarını görüyoruz. Gezimize öğrenci meydanından başlıyoruz. Oradan Belgrad
da iki yüz Osmanlı camisinden son kalmış örnek olan Bayraklı camiyi görüyoruz.
Sonrasında Kalemeydan kalesine geçiyoruz. İç kale, zindan, İstanbul kapısı, Sokullu
Mehmet Paşa Çeşmesi, Damat Ali Paşa Türbesi, Defterdar kapısı, Zafer Anıtını,
Sava ile Tuna nehirlerinin birleşmesini, Savaş adasını, saat kulesini ,
Fransaya Şükran anıtı görüyoruz. Daha sonra Knez Mihailova caddesinde
dolaşıyoruz. Moskova oteli, terazi meydanı diğer görülecek yerler. Akşam Knez
Mihailova caddesi bizdeki İstiklal yada Kıbrıs Şehitleri caddeleri gibi hareketli. Gecesi de ayrı güzel
Belgrad’ın. Otelimiz 4 yıldızlı B-Hotel.
15 Ağustos Bosna-Hersek,
Saray Bosna.
Sabah kahvaltıdan sonra en kısa zamanda dönmek
dileğiyle Belgrad’dan 08:00 de ayrılıyoruz. Hedefimiz Bosna-Hersek, Saray
Bosna. 300 km’lik yolumuz ortalama 5 saat sürüyor. Bosna Sınırına gelmeden Sabac (Sabats-Böğür delen)
şehrini geçip Miço Tesisinde elimizde kalan Sırp paralarını harcamak için 09:45
‘te bir mola veriyoruz. İki ülke arasında sınır hattını çizen Drina nehrine
ulaşıyoruz. Bosna sınırını geçtikten sonra Dirina nehrinin yanında Laguna
tesisinde öğle yemeği için saat 12:00’de duruyoruz. Dana çorbası ve saç kavurma
buranın meşhur yemeği. Yemeğimizin ardından Sırp keskin nişancıların soykırım
yaptıkları Vlasenica’dan geçiyoruz. Çok
yakınımızda Temmuz 1995’te Hollanda kontrolündeki güvenli bölgede Sırpların
katliam gerçekleştirdiği Sreblenitsa var.
BM’nin soykırım olarak nitelendirdiği Sreblenitsa katliamında 8 bin
Boşnak erkek ve çocuk Sırplar tarafından öldürülmüş. Sreblenitsa olayı 2. Dünya
savaşından sonra Avrupa’da yapılmış en büyük katliam olarak tarihe geçmiştir. Sonrasında Osmanlı’nın en başarılı vezirlerinden
olan Sokullu Mehmet Paşa’nın doğduğu Sokolac (Sokolatz)’tan geçip saat 15:30 da
Saraybosna’ya varıyoruz.
Saraybosna: Osmanlı döneminde Bosna-Saray denmesinin
yanında Saray Ovası da dendiği için günümüzde kendi halkı da Sarajevo ismini
kullanmaktadır.
1468 de Fatih zamanında Osmanlı idaresine geçti
Sarayova. O zamanlar Rumeli Eyaletine bağlı bir sancaktı. Kanuni döneminde
başlı başına bir eyalet oldu. 1878 de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu
kontrolüne geçti. 1914 ‘te Avusturya Macaristan Arşüdükü Ferdinand Saraybosna’da
öldürülünce I.Dünya Savaşı başladı. 1918 de Yugoslavya birliğine katıldı. 2.
Dünya Savaşında Almanlar ile müttefikler arasında Saraybosna’da çok ciddi
savaşlar oldu. 1992 yılında yapılan referandum ile Bosna Hersek, Yugoslavya’dan
bağımsızlığını ilan etti. 1992-1995
döneminde Sırplar tarafında soykırıma uğradı. 1995 yılında NATO uçaklarının
Sırpları bombalaması ile barış görüşmeleri Amerika’nın Dayton şehrinde
başladı.1996 yılında imzalanan Dayton Anlaşmasına göre ülke topraklarının %51’i
Bosna-Hersek Federasyonuna, %49’luk kısmı da Bosna Sırp Cumhuriyetine
bırakıldı. Anayasaya göre özerk iki birimden oluşan federal bir devlet yapısı
var. Boşnak ve Hırvatların bir arada bulunduğu Bosna-Hersek Federasyonu ve
Bosnalı Sırpların yönetimindeki Sırp Cumhuriyeti. Dört yılda bir seçimle
belirlenen, kurucu halkların (Boşnak, Hırvat ve Sırp) temsilcileriyle oluşan ve
sekiz ayda bir değişen üçlü başkanlık sistemi ile yönetiliyor. Bosna-Hersek
Federasyonu 10 adet kantondan oluşmakta. Kanton; bir ülkenin, idari ya da sınırsal
alt birimlerine verilen addır.
Kullanılan Para Convertible Mark’tır.
Saraybosna Balkanların Kudüs’ü gibi. Müslümanlar,
Yahudiler, Katolik ve Ortodokslar yüzyıllardır birlikte yaşıyorlar. Osmanlı
zamanında ticaretin de merkeziydi. Bursa’dan gelen ipek Buradan Dubrovnik’e
gidiyordu. Saraybosna’da görülecek
yerler: Ferhadiye Caddesi Saraybosna’nın İstiklal Caddesi. Bir ucu Başçarşı
diğer ucu Tito caddesi. Bu caddede yürürken Bosna’nın Osmanlı’dan
Avusturya-Macaristan imparatorluğu hakimiyetine geçişini de yaşıyorsunuz. Gezmeye
Sebil meydanından başlıyoruz. Buradan Bosnalıların
milli kahramanı Bilge Kral dedikleri Aliye İzzet Begoviç’in ve Bosna Savaşında
ölenler için yapılan Baki Tepesindeki
anıt mezar ve şehitlik de görüyor. Sebil meydanı Fatih’in saray gibi ova
dediği ve burası ebediyen Müslüman kala dediği yer. Baş Çarşı, Gazi Hüsrev Bey
Camisi ve bedesteni, Saat kulesi, sinagoglar, İsa’nın Kutsal Kalbi Katedrali,
Saraybosna gülleri, Sönmeyen ateş, Kanlı Pazar, Latin köprüsü, Avusturya-Macaristan imparatorluğu zamanında
yaptırılan belediye binası, ve İnat Kuça (inat evi) görülecek yerler. Ayrıca
çarşıda Seksenli yıllarda Galatasaray forması giyen Bosnalı futbolcu Tarık Hodziç’in
de restoranı görülebilir. Kendisi de çoğu zaman burada oluyor. Demleme çayı
özleyenler de Sebil Meyda’nında Oğuzhan abinin işlettiği Nebo cafede
dinlenebilirler. Bu arada ünlü yönetmen Emir Kusturica’nın da Saray-Bosna
doğumlu olduğunu belirtiyim.
Saraybosna’yı serbest zamanımızda gezdikten sonra
dinlenmek üzere otelimiz dört yıldızlı Park otele geçiyoruz. Yeşillikler içinde
güzel bir otel
.
16 Ağustos
Mostar, Dubrovnik, Trebinye
Sabah 7:30 Park otelden ayrılıyoruz. Güzergahımız
Mostar-Dubrovnik -Trebinye. Saraybosna-Mostar
arası 120 km. 2 saatlik mesafe. Kış olimpiyatlarının da düzenlendiği İgman
dağlarından geçiyoruz. Tünellerden geçip Konjiç (Konyitz) kasabası karşımıza çıkıyor.
Neretva nehrinin kıyısında kurulmuş. Osmanlı hakimiyetinde uzun yıllar yaşamış bir
yer. Meşhur Konjiç Taş köprüsü 1682 yılında IV.Mehmet tarafından
yaptırılmıştır. 2.Dünya Savaşında Alman bombardımanıyla yıkılan köprü,
Yugoslavya döneminde orjinalliğini yitirip asfalt döşenip trafiğe açılmış. 2005
yılında TİKA tarafından 3 milyon Euro’ya orijinal şekilde tekrar restore
edilmiş. Konjiç’in bir başka ilginç yer Tito’nun emriyle yapılmış Nükleer bir
sığınağın bulunması. ARK(Atomska Ratna Komanda) diye de bilinen Tito’nun
Sığınağı. Nükleer bir saldığı anında Tito ve 350 kişiyi barındıracak bir
sığınak. Soğuk savaşın tırmandığı
1953’te Tito’nun emriyle gizlice yapılan ve 1990’a kadar gizli kalan bu sığınak
26 yılda günümüz parası 26 milyar dolara tamamlanmış. Yugoslavya döneminde
yapılmış en büyük üçüncü askeri tesisti. Diğer ikisi Bihaç’taki Zeljava Hava Üssü
ve Split’teki Lora Donanma Üssü. Neretva
nehrinin üstüne kurulmuş hidroelektrik santrali boyunca ilerliyoruz. Manzara
müthiş. Jablanica’ya varıyoruz. Kent merkezinde 2. Dünya Savaşı sırasında Hitler
Almanyasına karşı savaşan Tito’nun Alman trenlerininin geçişi sırasında
bombalattığı Kırık Köprü ve Tren bugün müze olarak sergilenmekte. Bu konudaki
Battle of Neretva filmini tavsiye ederim. Biraz daha ilerleyip saat 09:00
Zdrava Voda (şifalı su demek)’da mola veriyoruz. Buradaki restoranda kuzu
çevirme de yenebilir.
Sonunda saat 10:00 da Mostar’a varıyoruz. Şehrin tepesinde Hırvatların diktiği devasa haç simgesini görüyoruz. Dayton Anlaşmasına göre bu tarz tahrik edici sembollerin kullanılması yasaklanmıştır. Aliye izzet Begoviç’e Hırvat lider “Görüyor musun Aliye ne güzel yere haçımızı diktik deyince, Aliye İzzet Begoviç Dünyanın neresine giderseniz, yüzünüzü gökyüzüne çevirdiğini zaman Ay ve yıldızı görürsün” diye cevap vermiş. Yol üstündeki evlerde kurşun izlerini ve savaşın yıkımını halen görebiliyoruz. Mostar ismi Neretvar nehri üzerine aynı isimle kurulmuş Mostar köprüsünden (Stari Most-eski köprü) gelir. Köprü 1557-1566 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Mimar Sinan’ın öğrencisi Mimar Hayrettin tarafından 9 yılda yapılmıştır. Hilal şeklindedir. İki ucunda nöbetçiler bulunur, köprüden istenildiği zaman geçilemiyordu. Günümüzde köprünün bir yakasında Müslümanlar diğer yanında Katolik Hırvatlar yaşamaktalar. Köprüye ilk saldırı 1992 yılında Sırplar tarafından başladı. Daha sonra 1993’te Hırvatların tank saldırısıyla yıkıldı. Unesco’nun 2002 de başlattığı ve Türkiye’den de giden bir ekip ile başlanan çalışma ile köprü 2005 yılında bir törenle açıldı. Orijinal 99 basamak olan köprü Allahın 99 ismini simgeliyor. Yeni köprüde basamak sayısı 94 e düşmüş. Gençlerin köprüden nehre atlama adetleri var. Bugün de bunu para karşılığı turistler için yapmaktalar. Karnımız acıktığı için öğle yemeğimizi Şadırvan restoranda yedik. Yemekleri gayet güzel ve uygun. Şadırvan restorandan aşağı inilince Neretvar kıyısından güzel Mostar köprüsü fotoları çekilebilir. Mostar’da yenebilecek en meşhur şeyler Boşnak böreği ve köfte. Hediyelik fiyatları uygun. Mostar’da görülecek diğer yerler Osmanlı çarşısı, Koski Mehmed Camisi, eski şehirdeki Tabakhane Camisi, Mimar Hayrettin’e ilham olan Mostar köprüsünün benzeri ve Katolik Kilisesi. Dubrovnik’e gitmek üzere 12:15’te Mostar’dan ayrılıyoruz. Yolumuzun üstünde Poçitel köyünü Panoramik olarak görüyoruz. Osmanlı batıdaki rakibi Venediklilere gücünü göstermek için sınır karakolu görevindeki Poçiteli tamamen taştan ve görkemli bir şekilde inşa etmiş. Bosna savaşında Osmanlının izlerini silmek için Hırvatlar tarafından yoğun bir bombardımana tutulmuş. 2000 yılında başlayan restorasyon ile kurtarılmış, Unesco listesine alınmış.
Dubrovnik için önce Metkoviç sınır kapısından geçip 25
km lik bir yolculuktan sonra Klek sınır kapısına geliyoruz. Hırvatistan’a
giriyoruz. Bosna-Hersek’in Adriyatik’e olan 12 km lik Neum bölgesinden
geçtikten sonra tekrar Hırvatistan’ a giriş yapıyoruz. Sahil şeridi ülkemiz
Kaş, kalkan, kaputaj plajının olduğu sahil şeridine benziyor. İklim artık
Akdeniz iklimi. Saat 17:00 ye doğru Dubrovnik’e varıyoruz.
Hırvatistan, Dubrovnik
Bölgedeki Osmanlı egemenliği 1699’da imzalanan
Karlofça Antlaşması’yla sona erdi ve Avusturya-Macaristan hakimiyetine girdi.
1918’de Bağımsızlığını ilan etti. Daha sonra Yugoslavya adını alacak Sırp,
Hırvat ve Sloven Krallığı kuruldu. 1945’te bir halk Cumhuriyeti olarak
Yugoslavya ile birleşti. 1991’de
bağımsızlığını ilan etmesiyle kanlı bir savaş başladı. 1991-1992 de Sırplarla
savaşıldı. 1992-1993 döneminde Bosna’daki Hırvatlar Boşnaklara karşı desteklendi.
1995’te imzalanan Dayton Antlaşmasıyla barış sağlandı.
Dubrovnik dünyanın en güzel ve iyi korunmuş kale-kentlerinden
biridir. Dubrovnik 12 yy. da ana karanın karşısındaki küçük adaya kurulmuş
Ragusa ile denizin doldurulmasıyla birleşmiştir. 1918’e kadar Ragusa ismi
kullanılmış. İlk ilaç laboratuvarı, ilk yaşlılara bakım evi, ilk yetimhane Ragusa’da
açılmış. 1667’de büyük bir depremle yıkılan Ragusa 1918’de Dubrovnik adını
alıyor. 1991-1992 yıllarında Sırplar tarafından bombalanan şehir NATO
güçlerinin müdahalesiyle tamamen yıkılmaktan kurtuldu. Unesco tarafından
restore edilerek Unesco Dünya mirası listesine girdi. 17:00 gibi Dubrovnik’e
Pile kapısından giriyoruz. Stradun caddesinde geçerek tarihi kenti gezmeye
başlıyoruz. Şehir cruise gemileriyle gelen turistlerle dolu. Şehrin sakin
olduğu eylül ve ekim aylarında bu caddelerde Game of Thrones çekiliyor.
Dubrovnik’te görülecek yerler: Onofrion
Çeşmesi, Franssızken Manastırı, Rektör sarayı, Çan kulesi, Sponza sarayı,
Orlando sütunu, tarihi eczane yi gezip tarihi sokaklarda dolaşıp, kafe ve restoranlarında
oturabilirsiniz. Hırvatistanın para birimi Kuna, ama her yerde Euro geçer.
Hırvat dili Sırpçaya çok benzer fakat Latin alfabesi kullanılır.
17:30’da Dubrovnik’ten ayrılıp tekrar Bosna-Hersek ,
otelimizin olduğu Trebinye’ye hareket ediyoruz. Bir gece konaklamak ve
soluklanmak için uğradığımız Trebinje’deki otelimiz Leotar otel. Trebinje,
Bosna-Hersek’in Sırp Cumhuriyeti’nde bulunuyor. İçinden Trebişniça Nehri akıyor. Gece şehir
meydanında güzel bir konser var. Mekanlar cıvıl cıvıl.
17 Ağustos Karadağ-Montenegro
Sabah 08:30 da Trebinje
Leotar otelden ayrılıyoruz. 09:00 gibi Bosna-Karadağ sınırındayız. Sınır
geçişinin ardından saat 10:30 da Kotor körfezini feribot ile geçiyoruz.
Ulkenin ismi, Lovçen
dağının (1749m) italyanca karşılığı Monte Negro (Kara dağ)' dan gelir. Nüfusu
685 bin. Halk Slav. Çoğunluk Karadağlı ve Sırp. Arnavut ve Müsĺüman
azınlık da yaşar. Sırpça'ya çok benzer Sırp-Hırvat dili konuşulur, kiril
alfabesini kullanırlar. Yüksek yerleri karasal iklim sahil kısmı Akdeniz
iklimidir. Kotor ve Budva tam turistik bölgeleridir.
Zeta adıyla bağımsız
bir il olarak kurulan Karadağ 12.yy sonlarında Sırbistan egemenliğine girdi.
1389'da Sırplar Osmanlı'ya yenildikten sonra bağımsızlıklarını korudular.
1717 de Ruslarla ittifak kurdular. 1878'de Berlin Konferansıyla
bağımsızlıklarını kazandılar. 1912-1913 Balkan savaşlarında Osmanlı'ya karşı
Sırbistanla birlestiler. 1.Dünya savaşı sonunda Sırbistan ile birleşen Karadağ
1946'da Yugoslavya’yı olusturan 6 federal bölgeden biri haline geldi.
Çetinye'de olan başkentini eski ismi Titograd olan Potgoritsa'ya taşıdı. 1992
yılında Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuruyeti'nin dağılmasıyla, Sırbistan
ile birlikte Yugoslavya Federal Cumhuriyetini oluşturdu. 1996 yılında Slovedan
Miloseviç yönetimindeki Sırbistan ile bağlarını koparan Karadağ, kendi ekonomi
politikasını oluşturarak para birimini Alman markı olarak değiştirdi. Sırbistan
ile olan gevşek bağları sonucu 1999 NATO bombardımanından kendini kurtaramadı.
2006 yılında yapılan referandumdan çıkan %45 -%55 bağımsızlık kararıyla
Sırbistan-Karadağ birlikteliği sona erdi. Bugün Karadağ Avrupa birliğine
giriş sürecinde olan bir ülke.
Saat 11:00 de Kotor 'a
ulaşıyoruz. Girişte hemen şehrin tepesindeki San Giovanni Kalesi dikkatimizi
çekiyor. Zamanında salgın hastalıklar için karantina olarak da kullanılan
kaleye 1444 basamaklı kaleye çıkış 1 saat sürüyor ve çıkış için 3 euro bilet
almak gerekli. Kotor merkezde bulunan Stari Grad (eski şehir) 12-14.yy ait
ender korunmuş mimarisiyle Unesco listesine alınmış. Deniz kapısı, sütunlu kapı
ve kara kapısı olarak 3 kapısı var. Deniz kapısında Tito'nun meşhur sözü “Başkasının
olanı istemeyiz, bizden olanı vermeyiz.” yazılı. Bu kapıdan girince hemen
karşımıza utanç meydani ve 1602 yapımı saat kulesi çıkıyor. Dedikodu çeşmesi,
şehrin koruyucusu Aziz Trifon (Stevi Tripun) Katedrali, 13.yy Aziz Lukas (Stevi
Luke), 12.yy ait Aziz Ana (Stevi Ana) kilisesi, 15.yy ait Şifa veren Meryem
(Gospe Od Zdravlya), 17.yy ait saray, 19.yy ait Napolyon tiyatrosu, kedi müzesi
görülecek yerler arasında.
Kotor'dan 14:15 te
ayrılıp 45 dk mesafedeki Budva’ya geçiyoruz. 10 bin nüfuslu Budva turizm
cenneti. Oteller, kumarhaneler, gece kulupleri ile çok hareketli. Budva'nın
merkezinde Roma döneminden kalma antik bir kale bulunuyor. Şairlerin şiirlerimi
okudukları şairler meydanı görülecek yerlerden. Türkiyeden birçok turizimci
Kotor ve Budva'da dükkanlar açmışlar. Kuşadası’ndan dostlara rastlıyorum. Onlar
da burada dükkan açmışlar. 16:15'te Budva’dan da ayrılıp yol üstünde Stevi
Stefan adasını gören bir noktada fotoğraf molası veriyoruz. Budva'ya 5 km
uzaklıktaki bu şirin ada anakaraya ince bir yolla bağlanmış. Dünyaca ünlü
isimler bu adada tatil yaptıkları için ada meşhur olmuş. Yolumuza devam edip
İşkodra gölünden geçerek başkent 18:30 da başkent Podgoritsa'ya varıyoruz.
Otelimiz çok konforlu ve güzel Aurel otel. Akşam Podgoritsa'yı turluyoruz. Kafe
ve barlar çok temiz ve nezih. Podgoritsa çok düzenli ve temiz bir şehir.
18 Ağustos Arnavutluk
Tiran- Ohrid.
Sabah istikametimiz
Arnavutluk Tiran üzerinden Ohrid gölü. Podgoritsa – Tiran arası 150 km. Fakat
yol otoban olmadığından 3 saatlik mesafe. 07:30’da Podgoritsa’dan hareket
ediyoruz. Yol üzerinde İşkodra Gölü ve Drin Nehrini görüyoruz. 9:25’te Luani
tesisinde molamızı veriyoruz. Sonrasında Kastroit İskender Bey’in mezarının
olduğu Lezhe (Türkçe Leş) den geçiyoruz. Sonrasında Tiran’a ulaşıyoruz. İlk
gördüğümüz anıt, Arnavutluk bayrağında da kullanılan çift başlı kartal figürü.
Kartalın kanat ve kuyruğunda görülen 25 adet telek(tüğ) Kastroit İskender
Bey’in 25 yıllık yönetimini sembolize ediyor. Tiran’da Osmanlı eseri yok gibi.
Ethem Paşa camisi dışında bütün camiler Enver Hoca döneminde yıktırılmış. Ethem
paşa camisi Müzeye çevrildiği için yıkılmaktan kurtulmuş. Caminin hemen
karşısında Arnavutların kahramanı Kastroit İskender Bey’in at üzerinde heykeli
var. Aynı meydanda Girişi Irilya halkını tasvir eden mozaiklerin olduğu Ulusal
tarih müzesi hemen fark ediliyor. Az ilerde Piramit şeklindeki yapı, Bektaşi
bir aileden gelen, daha sonra ateizmi benimseyen, ülkesinde ibadeti, seyahati
yasaklayan, baskıcı bir yönetim uygulayan Enver Hoca’nın anıt mezarı. Aynı
cadde üzerinde Tiran üniversitesi rektörlük sarayı, Cumhurbaşkanlığı sarayı,
büyükelçilikler var.
Arnavutluk nüfusu
3.600.000 Avrupa’nın en türdeş nüfusa sahip ülkesi Arnavutluk’tur. Nüfusunun
%95’i Arnavut, %5’lik kesimi Yunan, Sırp, Bulgar, Roman. Nüfusunu %70 Müslüman.
%20 Ortodoks, %10 Katolikler oluştur. Kosova’nın nüfusunun çoğu Arnavuttur.
İtalya, Yunanistan, Bulgaristan, Romanya, Türkiye’de de Arnavutlar
yaşamaktadır. Türkiye’deki Arnavutların çoğu Kanuni zamanında getirilmiş taş duvar
ustalarıdır. Arnavut kaldırımı isminin nerden geldiğini bu şekilde anlamış
oluyoruz. Aynı zamanda kasap havası oyunu da Fener Balat civarına yerleştirilen
Arnavut kasapların hayvanları kesmeden önce hayvanın etrafında dönerek
yaptıkları bir ritüelden gelmektedir. Yeri gelmişken Arnavut ciğerinin de
mutfağımızdaki önemini belirtmeden geçmeyelim. Arnavutların bir diğer meşhur
özellikleri de inatlar. Arnavut inadı :)
Arnavutlar Balkan
yarımadasının en eski halkı İrilyalılılardır. 3 ve 5.yyda Kavimler göçü
nedeniyle güneye bugün yaşadıkları bölgelere inmişler ve Slavlaşmaya
başlamışlar ama dillerini kaybetmemişler. Arnavut ismini onlara Bizanslar
vermiş. Daha sonra Bulgar egemenliğne giriyorlar. Epir despotluğu kuruluyor.
14. Yy da Osmanlı egemenliği başlıyor. Kastroit İskender Bey 25 yıl Osmanlıları
bölgeye sokmamayı başarıyor. Ölümü üzerine bölge Osmanlı hakimiyetine giriyor.
1912 ‘de Osmanlıdan bağımsızlığını kazanıyor. 1. Dünya Savaşından sonra İtalyanlar Arnavutluğu işgal
ettiler. İtalyan kralı III. Vittorio Emmanunuel Arnavutluk Kralı ilan edildi.
Enver Hoca 1941’de, Tito’nun Partizan birlikleri ile başlattığı mücadele
sonucunda 1944’te hükümet kurdu. Enver Hocanın başlattığı baskıcı yönetim
1985’te ölümüne kadar sürdü. 1990’da çok partili sisteme geçiliyor. 1994’te
bankerler krizi ile halk fakirleşiyor. 2000 lerde sanayileşme ve toparlanma
başlıyor.
Arnavutluk para birimi
Lek. Turizm yok denecek kadar az. En yüksek dağı Korab (2752m), en uzun nehri
Drim ve gölleri İşkodra, Ohrid ve Prespa’dır. Kıyı kesiminde Akdeniz, iç
kesimlerde karasal iklim hakim.
Saat 14:30 da öğle
yemeğimizi yemek için mola veriyoruz. Menüde elbasan tava var.
Yemek sonrası saat
16:00 gibi Makedonya’ya giriyoruz. Orhid’i gezmeye başlıyoruz. Ali Paşa Camisi,
Eski Türk çarşısı, İnci dükkanları, Aziz Klement meydanı. Elveda Rumeli dizisi
de burada çekilmiş. Orhid gölü Makedonya’nın sayfiye ve turizm merkezi. Göl
Unesco Dünya Mirası listesinde. Göl çevresinde 3 büyük kent var. Orhid ve
Struga Makedon Cumhuriyetinde, Pogradec ise Arnavutluk’tadır. Ekstra olan tekne
turu ile otelimize geçiyoruz. Gölün manzarası müthiş. Konaklamamız göl
kıyısında Hotel Beton.
19 Ağustos
Sabah saat 08:00 Otel
Betondan hareket ediyoruz. 9:00 gibi yolumuzun üstünde bulunan Resne’den
geçiyoruz. Resneli Ahmet Niyazi Beyin yaptırttığı sarayı görüyoruz. 9:30’da
Makedonya’nın ikinci büyük şehri olan Manastır (Bitola)’a varıyoruz. İlk olarak
Mustafa Kemal Atatürk’ün okuduğu Manastır Askeri İdadisini ziyaret ediyoruz.
Atamızın okuduğu sınıf onun için anı odasına çevrilmiş. Hatıra defterini
doldurup konsolosluklar şehri Manastır’ı ziyarete başlıyoruz. 20 ülkenin
konsolosluğu bulunuyor. 1382’de I. Murat tarafından fethedilen şehir 1912
Balkan Savaşıyla kaybediliyor. Şirok caddesinde (Büyük cadde) Atatürk’e
platonik olarak aşık olan Eleni Karite’nin evini, ve Balkanlara sinemayı
getiren Manaki kardeşlerin evini ve sinemasını görüyoruz. II. Filip heykeli, saat
kulesi, Yeni Cami ve şarkısı da olan havuz ve çeşmeyi görüp öğle yemeğimizi de
yedikten sonra Selanik’e gitmek üzere Manastır’dan ayrılıyoruz.
Selanik, İzmir’e
benzerliğiyle dikkat çeken Selanik’te Beyaz Kule, Büyük İskender Heykeli,
Aristoteles meydanı, Rotonda, Galerius Zafer Kapısı, Venizelos Meydanı, Ayasofya
Kilisesi, Hamza Bey camisi gördüğümüz yerler. Otelimiz Capsis otel. Akşam
Selanik’in eğlence merkezi olan Ladadika’da tavernada eğleniyoruz. Selanik’in gecesi
ayrı güzel.
Turumuzun son günü,
Selanik’ten ayrılıp, Kavala üstü İzmir’e dönüş var.
20 Ağustos Kavala
Sabah 08:00 Selanik
Capsis otelden ayrılıyoruz. Egnatia Odos otobanından iki saat sonra Kavala’ya
varıyoruz. 1387’den 1912’ye kadar Osmanlı hakimiyetinden kalan Kavala 1700’li
yıllarda dünyanın en büyük tütün ticaret limanı olmuş. Günümüzde Yunanistan'ın önemli bir turizm
merkezi. Tam karşısında turistik Thassos (taşözü) adasına kavaladan 2 saatlik
bir feribot yolculuğuyla ulaşılabilir. Kavala’da görülecek yerler: Kavala
doğumlu olan, Mısır Valiliği yapmış olan Kavalalı Mehmet Paşa’nın evi ve
heykeli. Şehrin panaromik olarak en iyi şekilde görülebileceği kale, Kanunu Sultan
Süleyman tarafından yaptırtılan su kemerleri, Pargalı İbrahimin Paşa Camisi
günümüzde Agios Nicholas kilisesine dönüştürülmüş. Kavalalı Mehmet Ali Paşanın yaptırttığı imarethane
günümüzde Yunanistan’ın en değerli otellerinden biri olan İmaret oteli. Kavala’nın
meşhur kurabiyesini almadan dönmüyoruz. 12:00 gibi Kavala’dan ayrılıp izmir’e
doğru dönüş yolculuğumuza geçiyoruz.