Karadeniz turu (17-25 temmuz)
17 temmuz akşam 20:30 da arkadaşım Tunç İlada ile Bornova’da tur otobüsümüz
ve tecrübeli rehberimiz Koray Üresin ile buluşup hareket ediyoruz. Gece
Manisa-Akhisar-Susurluk-Bursa-Yalova-Sapanca-Bolu üzeri ilk durağımız olan
Abant Gölüne doğru yola çıkıyoruz. İlk molamızı Akhisar Hünkar Dinlenme
tesislerinde(saat 22:30) veriyoruz. Bir sonraki Susurluk Karagül Dinlenme
Tesisleri(saat3:00). Son olarak Sapanca’yı geçtikten sonra Parkshop Outlet’te(saat
7:00) verip Abant gölüne doğru hareket ediyoruz.
18 temmuz
Abant Gölü ve Milli Parkı
Girişi Ücretli
1350 metrede bulunan bir krater gölü.
Endemik türü : abant alası(balık),
taraklı semender(kertenkeleye benzeyen bir hayvan), fındık faresi.
Nilüferleri Meşhur
Gölde bulunan tesisler Büyük Abant Oteli, Abant Dağ Evleri, Göl Gazinosu ve
Müzesi bulunur. (Abant’tan Mudurnu da 22 km uzaktadır)
Abant Gölü’nü gördükten sonra Bolu merkezine çok yakın olan bir başka doğa
harikası olan Gölcüğe hareket ediyoruz. Yol üstünde ilginç mimarisi ve yeşil
rengiyle Yeniçağ Camii dikkatimizi çekiyor.
Bolu:
Antik dönemde Bithanya Krallığının kurulduğu bölgeye Roma imparatoru
Claudius’un döneminde Claudiopolis adı verildi. Bölgeye yerleşen Türkmenler
Bolu olarak adlandırdılar.
1907 Bolu doğumlu olan mimar İzzet Baysal, iş hayatına atıldıktan sonra
yurt dışından ithal edilen boru ek parçalarını üretmek için kurduğu döküm
fabrikası ile zenginleşip gelirini Bolu’da hayır kurumları, okul ve üniversite
yaptırarak Bolu’nun babası ünvanını almış. 2000 yılında 93 yaşında vefat etmiş.
Bolunun herkesçe bilinen ünlü Köroğlu destanını duymayanımız kalmamıştır.
|
Gölcük |
Bolu Mengen aşçılarıyla da ünlü. Fakat maalesef Mengen’de doğru dürüst
yemek yenecek bir yer bulunmuyor. Osmanlı döneminde Yeniçeri ocağının
kapatılması ile Nevşehirli ustaların yerlerini Mengenliler almışlar.
Gölcük: Bolu merkeze 13 km. Abant gölü kadar bilinmese de görülmeye değer.
İçinde cafe, restoran, piknik alanı,
yürüyüş yolları bulunuyor. Göl kenarında Orman Bakanlığına ait bir ev
bulunuyor.
Yolumuza Yeniçağ, Mengen, Devrek(bastonu ile ünlü) , Çaycuma (Zonguldak),
Bartın’ı geçerek başka bir cennet Amasra’ya ulaşıyoruz.
Amasra:
Fatih Sultan Mehmet 1460 yılında Amasra’yı Cenevizlilerden savaşmadan aldı.
Rivayete göre Fatih Sultan Mehmet şehre hakim bir tepeye geldiğinde gördüğü
manzaraya hayran kalıp “Lala, lala! Çeşm-i Cihan bu mu ola” der ve kaleye haber
gönderir “Bu kadar güzel bir yere zarar vererek almak istemem kalenin
anahtarını bana getiriniz.”
|
Amasra |
Amasra’nın ismi prenses Amastris’ten geliyor. Pontos Akseinos “konuk sevmez
deniz” iken daha sonra Pontos Eukseinos yani “konuksever deniz” ismini almış.
4. jeolojik zamanda burada bir koy ve önünde yer alan 5 adacık varken
kıyıya en yakın durumda olan Tekketepesi topuk görevi yaptı ve bu adacıkların
etrafına kum ve çakıl yığılmasını sağladı. Kuzeybatıdaki en görkemli ada
Boztepe ve Küçükada karayla birleşmiş fakat açıktaki Büyükada birleşme fırsatı
bulamamış.
Türkiye taşkömürü rezervi 1,33 milyar ton olarak belirlenmiş. Bunun %99 unu
Zolguldak ve Bartın taşkömürü rezervi oluşturmaktadır. Bunun 409 milyon tonu
Amasra havzasında bulunmakta.
Tarihçi Strabon’a göre burası Amazonlar tarafından kurulmuş. Strabon burada
Fenike ve Karyalılar’ın beraber koloni kurduklarından bahseder. MÖ 9.yy da
Fenikelilerin güçlerini yitirip Karadeniz’den çekilince bölge İyon kolonizasyonuna
dahil oluyor. İyonların bölgede 80 in üzerinde kolonisi var. Yine Strabon şimşir
ağacının en mükemmelinin Amastris’te
yetiştiğini söyler.
Amasra’da gezilecek yerler; tarihi Çekiciler Çarşısı, Ceneviz Kalesi,
Tarihi sur içi. Balık yemek için Çeşm-i Cihan restoran. Amasra’nın tel kırma el işleri ve ahşap
işçiliği meşhur.
Rahmetli şarkıcımız Barış Akarsu da Amasra’lıydı.
Amasra’dan Safranbolu’ya geçip Safranbolu evleri tarzında dekore edilmiş
Bağlar Saray otelinde geceliyoruz.
19 temmuz
Safranbolu’nun antik ismi Dabbirapolis imiş. Daha sonra Zafranbolu olmuş.
Safranbolu Karabük ilinin bir ilçesi. Aralarındaki mesafe 13km. Taş kömürünün
çıkartılması ile Karabük’ün nüfusu Safranbolu’yu geçip il olmuş.
Kültür Bakanlığı tarafından 1976 yılında Kentsel sit alanı olarak koruma
altına alınan kentte 1500 adet koruma altında eser bulunmakta ve izinsiz bir
çivi bile çakmak yasaktır.
Ev örneklerine Ankara Beypazarı, Bolu Göynük, Eskişehir Odunpazarı, Bilecik
Göynük, Kula gibi Türkiye’nin birçok yerinde rastlanan Klasik Osmanlı kent
mimarisini yansıtan tarihi Safranbolu evleri ile ünlü olan şehir, 17 aralık
1994 tarihinden beri Unesco Dünya Mirası Listesindedir.
Şehrin Osmanlı mimarisini yansıtan Cinci Hanı ve hamamı, Köprülü Mehmet
Paşa ve İzzet Mehmet Paşa Camii, Kazdağlıoğlu Camii, Kaçak (Lütfiye) Camii, İncekaya
Su kemeri, Eski Hükümet Konağı(şimdiki kent müzesi), saat kulesi, tarihi
çeşmeler ve arastalar(Yemeniciler arastası) dönemin Sivil ve Resmi mimari
örnekleri arasında. Ayrıca Rumlardan kalan Ayastefenos klisesi Camiye (Ulu
Cami) çevrilmiştir.
Hıdırlık tepesi Türklerin Safranbolu’ya geldiklerinde konuşlandıkları
yerdir. Şehir panoramik olarak görülebilir. Burada kadın ve erkeklerin namaz
kılmaları için namazgahlar, Köstendil kaymakamı Hasan Paşa türbesi, Hıdır
Paşa’nın mezarı ve Kurtuluş savaşı kahramanlarından Dr. Ali Yaver Ataman’ın
anıt mezarı (baldaken) bulunmakta.
Osmanlı Sadrazamı Köprülü Mehmet Paşa buraya sürgüne gönderilir. Tüm parası
tükenince ihtiyaçlarını karşılamak için son değerli eşyası incili peşkülünü
uşağına sattırır. Tam bu sırada İstanbul’dan kendisinin affedildiğini ve
görevine dönebileceği haberi gelir. Çok sevinen Köprülü daha sonra hayır olsun
diye buraya bir camii yaptırtır. Köprülü Mehmet Paşa camii.
|
Hıdırlık Tepesi I |
|
Hıdırlık Tepesi II |
Deli İbrahim zamanında bölgede cinci hoca lakaplı Kazasker Hüseyin
Efendi’nin namını duyan Kösem Sultan onu İstanbul’a çağırtıyor. Yaptığı
uygulamalar ile padişahın acılarını hafifleten cinci hoca kösem sultan
tarafından ödüllendiriliyor. Namı duyuldukça zenginleşen Cinci hoca da burada
bir han ve hamam yaptırtıyor. Cinci hanını ve Cinci hamamını
yaptırıyor.
Safranbolu’da gezilecek yerler:
İncekaya Su Kemeri: III. Selim’in Safranbolu’lu olan sadrazamı İzzet Mehmet
Paşa deri üretim yeri olan ve tabakhanelerden dolayı temiz su olmadığı için
Tokatlı Kanyonunun üzerine yaptırdığı su kemerleriyle Safranbolu’ya temiz su
getirtir.
Yine İzzet Mehmet Paşa, eski Hükümet Binasının olduğu, Kale diye bilinen
tepeye Saat Kulesi yaptırıyor. Yine kendi ismiyle de bir camii yaptırıyor.
İzzet Mehmet Paşa camii avlusunda bir de güneş saati bulunuyor.
Yemeniciler Arastası: Bir meslek grubuna
has üstü açık hana arasta denir. Yemeniciler arastası Safranbolu merkezinde.
Kale diye bilinen tepeye inşa edilmiş eski
Hükümet konağı, günümüzün Kent müzesi olarak faaliyette. Hemen arkasında Tarihi
Cezaevi günümüz Tayfun Talipoğlu medya müzesi olmuş. Hemen arkasında İzzet
Mehmet Paşanın yaptırttığı Saat Kulesi ve 1901 yılında 2. Abdülhamit’in tahta
çıkışının 25. yıl dönümü şerefine Anadolu’nun dört bir yanına yapılmasını
emrettiği toplam 15 saat kulesinin minyatürü bulunmakta.
Kaymakanlar evi: Özel müze ve girişi
ücretli. 17 ve 18. yy döneminin ev ve kültürünü görmek için güzel bir örnek.
Türk evlerinin girişimde taştan yapılı Hayat denilen bölüm var. Eve giren direk
mahrem kısma giremez. Türk evleri karışık malzemelerden yapılır. Taş, tuğla,
ağaç gibi. Safranbolu evlerinde muhafazakarlık var. Dönme dolaplı servis
dolabı, içerisini göstermeyen ahşap panjurlar, oda girişlerinde paravan gibi.
Geniş aileler hep birlikte yaşadıkları için yapılmış.
Tur sonu İmren lokumlarına uğruyoruz. Vaktimiz
olmadığı için Kristal Teras’a gidemeyip Safranbolu’dan ayrılıyoruz
Kastamonu
Önce Bizans Komnenos hanedanlıği için kurulan bir kale iken daha sonra kalenin
yanına kurulan ilin adı olmuş. İsmi latince kastra(kale) ve komenos un
birleşmesiyle kastrakomenos(komenos kalesi) olmuş. Zaman içinde Kastamonu’ya
dönüşüyor.
Şehrin içinden Karaçomak çayı akar.
Cumhuriyet Meydanında Cepheye kağnı
arabalarıyla mermi taşıyan, mermileri kardan korumak için üstündeki battaniyeyi
çıkartıp soğuktan donma pahasına cepheye yetiştiren Şerife bacı ve cephe
gerisinde çalışan tüm vatan sever Türk kadınlarını simgeleyen anıt bulunuyor.
Tankut Öktem imzalı bu eserin arka yüzünde ise savaşın cephesinde dövüşen
kahraman Türk askerleri bulunuyor.
|
Kastamonu |
Anıtın hemen arkasında Mimar Kemalettin ‘in
yaptığı İttihat ve Terakki binası müzeye çevrilmiş.
Yunan işgaline karşı ilk mitingi
Kastamonu’da kadınlar yapar. Burada muallime(kadın öğretmen) mektebi var.
Kastamonu Milli Mücadele sırasında
lojistik destek açısından en güvenilir bölge olduğundan büyük yarar
sağlamıştır. Özellikle istiklal yolu adı verilen yol ile İnebolu’dan başlayarak
Kastamonu üzerinden Ankara’ya yiyecek, giyecek, para, cephane ve silah
gönderimi yapılmıştır. Kurtuluş Savaşı’nda cepheye en çok asker gönderen ildir.
Türk egemenliğine geçtikten sonra hiç
düşman işgaline uğramayan ildir. Kastamonu, Çanakkale ve İstiklal savaşında en
fazla şehit veren illerden biridir. Çanakkale Savaşında 2.527 şehit vermiş. Meşhur
“Çanakkale Türküsü”, Kastamonu’lu Aşık Yorgansız Hakkı’ya ait.
Mehmet Akif Ersoy Nasrullah camisinde
yaptığı vaaz ile halkı Kuva-i Milliyeye çağırıyor. Bunun üzerine bütün
Kastamonu milli mücadeleye katılıyor. Yaptığı konuşma bastırılıp bütün yurtta
dağıtılıyor. Şehrin merkezinde bulunur. II. Beyazıt döneminde 1506 yılında
Nasrullah Kadı tarafından yaptırılan cami ve külliyesi Kastamonu’nun en büyük
camisidir. Bir söylenceye göre bu şadırvandan bir kez su içen ömründe ya yedi
kez Kastamonu’yu ziyaret etmekte ya da Kastamonu’ya yerleşmektedir.
Diğer Tarihi Eserler:
Cezalı saat: II.Abdülhamit Dolmabahçe’de
bulunan, çalmasından korktuğu için cariyesinin düşük yapmasına neden olan saati
ceza olarak Kastamonu’ya kurdurtur.
Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi
Yakup Ağa Külliyesi
Kırk Direkli Camii
Kastamonu’dan 10 bin yıldır genetiği değiştirilmemiş Siyez Bulguru ve
fiyatı çok uygun olan Çekme Helva alınabilir. Taşköprü, antik ismiyle
Pompeipolis’in de sarımsağı meşhur. Çarşıda yediğimiz Kuyu Kebabını da
kesinlikle tavsiye ederim. Dükkanın ismi Meşhur Taşköprü Kuyu Kebabı. Buradan
sonra yolumuz Sinop.
Sinop:
Sinop Cezaevi kaçmanın imkansızlığı ve yatan ünlüleri ile meşhur
cezaevidir. Anadolu’nun Alcatraz’ı denir.
Sinop cezaevinin resmi kuruluş tarihi 1887-1990 yılları arası. 1999 yılında
müzeye çevriliyor
Üç yanı denizle çevrili ve tarihi kale duvarları içinde bulunuyor. 4000
yıllık geçmişi olan kale Grek, Pontus, Roma, Selçuklu ve Osmanlılarca
kullanılmış. Kalenin cezaevi olarak kullanımına ait en eski belge Evliya
Çelebinin seyahatnamesinde şöyle geçer:
Evliya çelebi: "Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir
kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin
bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar
ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkûm kaçırtmak değil, kuş bile
uçurtmazlar."
Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Burhan Felek,
Kerim Korcan, Zekeriya Sertel Sinop cezaevinde yatmıştır. Sabahattin Ali ,cumhurbaşkanına
hakaretten cezaevine girmiş. Aldırma Gönül(Hapishane Şarkısı V) şiirini burada
yazdıkları içinde en popüler olanıdır. (Bestelenen diğer şiirleri Leylim Ley,
Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Göklerde Kartal Gibiyim, Bir yürek Kaldı
Avucumda, Geçmiyor Günler, Çocuklar Gibi, Kız Kaçıran, Kara Yazı, Melankoli, Eskisi
Gibi, Benim Meskenim Dağlardır)
Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Pardon, Bizim
Hikaye gibi filmler ve Köpek, Parmaklıklar Ardında, Esir Şehrin Gözyaşları,
Tatar Ramazan dizileri tarihi Sinop Cezaevinde çekilmiştir.
Cezaevinin dışında Sinop’ta doğmuş ünlü
filozof Diojen’in heykeli var. Asıl mesleği kuyumculuk olan ve parayı çok
sevdiği için para basan bir kalpazanın oğludur. Babasıyla kara para bastığı
için Sinop’tan Atina’ya sürülmüşler. Varlıklı bir yaşamdan sonra Atina’da hor
görülüp sefalet içinde yaşamış.
|
Sinop Cezaevi |
Hamsilos koyu: İnceburun üzerinde bulunan bu koya Akliman’dan geçilip
varılıyor. Bir fiyort. Rus donanmasından kaçan Osmanlı gemilerinin bir kısmı bu
koya gizlenip kurtuluyorlar.
Sinop’un mantısı meşhur. Maalesef yemeye fırsat olmadan ayrılıyoruz. Bir
dahaki sefere inşallah. İstikametimiz Bafra üstü Samsun. Otelimiz Serra Otel
20 Temmuz
SAMSUN
16. büyük şehrimiz çok modern ve gelişmiş bir yer. Sabah ilk iş olarak
Avusturyalı mimar Krippel’e yaptırılan Onur Anıtının ziyareti var. Atatürk’ün
Samsuna çıkışının ve Kurtuluş savaşının başlangıcını simgeleyen anıt 29 Ekim
1931 yılında dikilmiş. Atatürk maraşel üniformasıyla şahlanan atının üstünde.
Tunçtan yapılmış heykelin o zamanki maliyeti 42 bin dolar. Günümüzde ise bu 900
bin dolara tekabül ediyor.
Buradan eski adı Mıntıka Palas olan ve
Atatürk’ün Samsuna çıktığında 6 gün kaldığı, daha sonra Samsun halkı tarafından
Atatürk’e armağan edilen ve müzeye çevrilmiş Gazi Müzesini geziyoruz. İçinde
Atamızın kullandığı eşyalar ile Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz
Büyükerşen’in yapıp hediye ettiği balmumu heykelleri var.
Daha sonra Atatürk’ün Samsun’da karaya ilk çıktığı yer olan Tütün
iskelesine geçiyoruz. Atamız Bandırma vapurundan indikten sonra filikalarla
karaya gelmiş. İskelenin yakınındaki yabancılar çarşısı bavul ticaretinin yoğun
olduğu dönemdeki önemini yitirmiş. Her yerde gördüğümüz bir milyonculara
dönmüş.
Son olarak Bandırma vapurunun bir kopyası olan maket gemiyi gezip, Samsun
dan ayrılıyoruz. Çarşamba’dan sonra Yeşilırmak’ın üstünden geçip Efsanevi
Amazon kadınlarının memleketi Terme’de öğle yemeği molası veriyoruz.
Amazos(memesiz) göğüslerin dağlayan efsanevi bir kavim. Her sene tapınmak için
Selçuk’daki Artemis tapınağına gelirlermiş. Ünye’den sonra Fatsa’ya ulaşıyoruz.
Fatsa’da 3775m uzunluğundaki Nefise Akçelik tüneli ile Ordu’ya çıkıyoruz.
Aradaki Yason burnu ve Perşembeyi bypass eden bir tünel bu. Ordu ve Giresun
birbirlerine çok yakın. Havalimanları da ortak. Or-Gi havaalanı. Deniz
doldurulup yapılmış. Tirebolu’da Tirebolu42 çay tesisini ziyaret ediyoruz. Giresun
Atatürk’ün isteğiyle 42. Gönüllüler alayını kuran Topal Osman’ın memleketi.
Kirazın anavatanı da Giresun.
Buradan ayrılıp ilk yayla konaklamamızı yapacağımız Akçaabat Kayabaşı
yaylasına doğru yola çıkıyoruz.. Akçaabat Trabzon’la birleşmiş. Köftesi meşhur.
Büyük otobüs ile yaylaya çıkamayacağımız için daha küçük minibüslere geçiyoruz.
Geceyi 1800m deki Kayabaşı Yayla kentte, ahşap bungalovlarda geçiriyoruz.
21 Temmuz
Trabzon ismi “Trapezus” Lazcada köle satılan düzlük ya da platform, antik
Yunancada masa anlamına gelmekteymiş.
Trabzon’a da şehzadeler şehri denir. Samsundan sonra Karadeniz bölgesinin
ikinci büyük şehridir.
Sabah ilk olarak Ayasofya’yı geziyoruz. Trabzon Ayasofya camii Komnenos
Hanedanlığı tarafından yaptırılan kilise Fatih’in Trabzon’u fethiyle camiye
çevrilmiş. 500 yıl boyunca camii görevi görmüş, daha sonra müzeye çevrilmiş.
Son geldiğimde müze olan Ayasofya şimdi tekrar camii olarak ibadete açıldı.
Ayasofya Camisinin Güney cephesindeki kabartmalar çok ilginç. Havva’nın
Ademin omurgasından yaratılışı, cennette yaşamaları, yasak elma, cennetten
kovuluşları ve Kabil’in Habil’i öldürmesi gibi frizler görünüyor. Ana kubbe ve
diğer duvar ve tavanlarda da İsa’nın doğumu, vaftizi, mucizeleri, çarmığa
gerilişi, kıyamet günü gibi freskolar bulunur. Selçuklulardan kalan taş
işlemeciliği mukarnaslı kavsara ve geometrik şekillerde dikkat çeker.
Ayasofya Camisinin yanıbaşında yükselen kule de 1427 yılında yapılmış bir
çan kulesidir. Daha sonra deniz feneri olarak kullanılmış. Günümüzde ise minare
görevi görmekte.
Trabzon gümüş işçiliğiyle ünlü olduğu için Ayasofya’nın karşısındaki gümüş
dükkanlarını da geziyoruz.
Trabzon’da ikinci adresimiz Atatürk
köşkü. Karayemiş ağaçları arasından geçerek köşke varıyoruz. Vişneye benzeyen
karayemiş çok şifalıymış. Nüfus Mübadelesi sonucu hazineye geçen köşkü Trabzon
ziyaretinde tesadüfen gören Atatürk çok beğenir. Son Trabzon ziyaretinde
Atatürk, Trabzonlular tarafından kendisine hediye edilen bu köşkte konaklar.
Vasiyetini de burada yazar. İçeride Dersim 38 isyanına müdahale için kendi el
yazısıyla notlar düştüğü harita da bulunuyor.
Trabzon sahili yükselen lüks plazalarla
dolmuş. Bunla Arap turistlere hitap ediyorlar. Öğle yemeğini Trabzon’da
yedikten sonra bıçaklarıyla ünlü Sürmene’de Sürdövbısa da durup bıçakçıyı gezip
bilgi alıyoruz. Rize’yi es geçip
Hopa’daki otelimize varıyoruz. Akşam yemeğinden sonra Batum ‘a günübirlik
geçeceğiz. Aradaki boşlukları da yarın dönüş yolunda tamamlayacağız.
|
Hopa |
Batum’a kimlikle geçebiliyoruz. Fakat
kimliklerimizin yıpranmamış ve üzerlerinde soğuk damganın belirgin olması şart.
Pasaportla da geçmede sıkıntı yok. Ailesi yanında olmayan çocuklar için
vekaletname şart. Bebekler dahil tüm çocukların kimlikleri fotoğraflı olmak
zorunda.(kimliği fotoğrafsız çocukları bir kağıda damga vurarak geçirdiler.
Dönüşte de aynı kağıdı göstermek şartıyla)
Sarp sınır kapısında geçişte çok sıra oluyor. Geçiş süresi 3 saati
bulabiliyor. Biz 1 saatte geçebildik. Batum sınır kapısına çok yakın. Özellikle
gecesi muhteşem. Gerçekten insan odaklı bir şehirleşmesi var.
Batum Misak-ı Milli sınırlarımızda
olmasına rağmen Sovyet Rusya ile anlaşma yapmak için taviz olarak Rusya’ya
verilen bir şehir. Rusya ile anlaşma yapan TBMM, ilk defa bir devlet tarafından
tanınmış ve kendine doğuda dost bir devlet bulmuştur.
Ülkemizden doğan Çoruh nehri getirdiği
alüvyonlarla Batum’u verimli bir ova yapmış. Modern ve yeni yapılar ile
modernleşen Batum planlı kentleşmesini sürdürmekte. Çarlık Rusyası, Sovyetler
birliği ve günümüze ait yapıları bir arada görmek mümkün. İzmir Saat Kulesinin
Birebir kopyası olan Chacha kulesi(chacha milli içkileri) ve çok yakınında Türk
mahallesi bulunuyor. Oradan Piazza Meydanına geçiyoruz. Avrupa meydanlarını
aratmayan yerde tavan süslemeleri çok güzel. Hemen yanında Aziz Nicholas kilisesi
var. Oradan sonra Era (Avrupa) Meydanındaki Astrolojik saati görüyoruz. Altın
postlu Medea Heykeli, Neptün(poseidon) çeşmesi, DNA sarmalı şeklindeki Alfabe
Kulesi, ters süt şişesi şeklinde Adalet binası, ters duran ev, Colezyum
şeklindeki bina, mimarlık ödülü almış bir benzin istasyonu, yüksek Amerikan
enstitüsü binası, Pierre Batumi gibi görülecek ilginç ve güzel yerler arasında.
Radisson Otelini kumarhanesi de gayet güzel J
Hediyelik bambu ağacından yapılmış ahşap
bardaklar uygun. Armut gazozu meşhur. İçki ve sigaranın fiyatı oldukça düşük.
Ucuz bir şehir Batum. Daha uzun süreli kalınması gerek. Fakat biz maalesef
Hopa’daki otelimize dönmek zorunda olduğumuzdan Batum’dan ayrılıyoruz. Müzeyyen
Senar’ın Ben Giderim Batum’a şarkısı eşliğinde..
22 Temmuz
Sabah Hopa’daki otelimizden ayrılıp
Artvin yönünde ilerliyoruz. Hedefimiz Borçka Kara Göl. Büyük otobüslerle
çıkamayacağımız için Borçka’da küçük minibüslere transfer olup Kara göle
hareket ediyoruz. Yol manzarası şahane. Koyuncular köyünden geçiyoruz. Rahmetli
Kazım Koyuncu’nun köyü. Kara göl heyelan sonucu oluşmuş doğal set gölü. Sisli
manzarası müthiş. Göl kenarındaki renkli sandallar insanı büyülüyor.
Artvin’in müziğinde Azeri etkisiyle
akordion kullanılıyor. Buranın meşhur türküsü Ata Barı.
Öğle yemeğini Borçka da yemekleri süper
lezzetli esnaf lokantası Ekmek Teknesinde yiyoruz.
Enerjimizi aldıktan sonra hedef Rize,
Çamlıhemşin. İş sıkıntısı nedeniyle özellikle Rusyaya gidip pastacılık öğrenen
ve zengin olan Çamlıhemşinliler kazandıkları ile bölgeye taş evler, konaklar
yapmışlar. Önce Fırtına deresi kenarında zipping de yapılan restoranda mola
verip Çamlıhemşin’de Şamata tur un minibüsleriyle Zil Kale ve Palovit Şelalesine
hareket ediyoruz. Yol üstünde Şenyuva (çinçiva) köyünden geçiyoruz. Erdal
Özyağcılar’ın oynadığı Sevdaluk dizisi bu köyde çekilmiş. Dizide de gördüğümüz
meşhur köprüde fotoğraf molası veriyoruz. Murat Karayalçın da bu köyde doğmuş.
Yol üstünde şimşir ağaçları ve Porsuk ağaçlarını görüyoruz. Meyvesi ve
çekirdeği zehirli olan porsuk ağacı, ilaç sanayiinde kullanılmakta. Palovit Şelalesini ve Zil Kaleyi gezip Ayder
Yaylasında kalacağımız Serender Otele geçiyoruz. Serender yöre insanının
tahılını sakladığı, otunu ve meyvelerini kuruttukları tahıl depoları.
23 Temmuz:
Ayder normalde Rizelilerin daha
yukarılardaki yaylalara göç ederken dinlenmek için kullandıkları,
kaplıcalarından faydalandıkları bir bölgedir. Çünkü Karadeniz’de yaylalar 2000
metreden sonra başlar. Ayder’in rakımı sadece 1350 metredir. Çarpık yerleşmeden
dolayı bölge güzelliğini kaybetmeye başlamış. Meşhur Laz rallisi de burada yapıyor.
Otelimizin biraz yukarısında Gelin Tülü şelalesini de görüp Ayder’den
ayrılıyoruz.
Of tan yukarı çıkıp Uzun Göl’ü görüyoruz. Of kişi başına en çok
imam düşen ilimiz. Bizans döneminden beri dindar bir il. Of’lu hocaları ülkenin
her köşesinde görmek bu yüzden tesadüf değil. Trabzon'un Çaykara ilçesine bağlı Uzun göl'e çıkıyoruz. Uzun Göl etrafındaki çarpık ve
hızlı yapılaşma nedeniyle doğallığını kaybetmiş durumda. Arap turistlerin
çokluğu dikkat çekici. Uzun gölün biraz daha yukarısında, dolmuşla gidilen Karastel
ve Lustra yaylaları da bulunuyor. Uzun gölden sonra Sürmene de Serender restoranda
sürmene pidelerimizi yiyoruz. Sümele Manastırı tadilatta olduğu için doğruca
Giresun’daki New Jasmin Otele hareket ediyoruz. Yolda Of'lu Ali fıkralarından
dinleyip gülüyoruz. Otelimiz Giresun adasının karşısında. Adaya tekne turu ile
gitmek de mümkün.
24 temmuz
Giresun’un Topal Osman’ın memleketi
olduğunu söylemiştik. İsmi mebusan Ali Şevki Beyin ölümüne karıştığı için
girdiği bir silahlı çatışmada öldürülüyor. Daha sonra suçsuz olduğu anlaşılıp
Atatürk tarafından iade-i itibar olarak Giresun’a heykeli dikiliyor. Bu olay
tarihimize ilk derin devlet olayı olarak geçiyor. Kahvaltının ardından
Giresun’dan ayrılıp Ordu’ya geçiyoruz. Ordu’da teleferik ile Boztepe’ye
çıkıyoruz. Manzara gerçekten harika.
Amasya’ya doğru hareket ediyoruz. Terme
Ulusoy tesislerinde öğle yemeği molasının ardından Havza ve Suluova üstünden
Amasya’ya varıyoruz. Havza Atatürk’ün Samsun’dan sonra gelip heyetlerle
görüştüğü yer. Topal Osman gibi çete liderleriyle de burada görüşmüş. Havzadan
ayrıldıktan sonra Amasya Tamimini (genelgesi) yayınlamıştır. Dağ başını duman
almış marşı da ilk defa Havza yollarında söylenmiş.
Amasya’da otelimiz eski bir kervansaray
olan Taşhan Otel. Tam şehir merkezinde. Amasya Yeşilırmağın iki yakasına
kurulmuş şirin bir Anadolu şehri. Osmanlı şehzadelerinin sancağa çıktıkları yer
olduğundan şehzadeler şehri. Ayrıca coğrafyanın babası Strabon’un doğrum yeri. Strabon’un
yazdığı coğrafya kitabında Amasya’dan Amasseia olarak söz eder. İsmi değişmeden
günümüze kadar gelmiş. Amasya’ya varınca gözümüze ilk Pontus Rumları zamanından
kalan kral mezarları çarpıyor. İlk Amasya arkeoloji ve etnografya müzesini
ziyaretle başlıyoruz. Müzenin bir kısmı meşhur mumyaların sergilendiği mumya
müzesi. Buradan II Beyazıt Camii ve külliyesine geçiyoruz. Camii restorasyonda
olduğu için kapalı. Hemen yanındaki minyatür Amasya müzesini geziyoruz. Oradan
şehzadeler müzesine uğruyoruz. Akşam
Yeşilırmak boyunda yürüyoruz. Eski Amasya evleri ve konakları ışıl ışıl. Amasya’yı
gece gezmeyi tavsiye ederim. Şehzadeler yolu boyunca yürüyüp Balbadem den dondurmamızı alıyoruz..
Ertesi gün kahvaltıdan sonra Sabuncuoğlu
Şerefeddin Darüş-şifasını gezip meşhur Amasyalı Ferhad ile Şirin adına yapılan
müzeyi gezip İzmir’e dönüş yoluna geçiyoruz. Çorum’da kuruyemişlerimizi alıp
Ankara, Afyon Uşak üzeri gece bir buçukta İzmir’e ulaşıyoruz.