3 Ağustos 2017 Perşembe

Dalyan ve Fethiye Saklıkent turu



İzmir'den Dalyan ve Fethiye Saklıkent turu

Okul gezisi için rehber arkadaşım Nazım Uzun ile birlikte İzmir'den Dalyan turu  yaptık. Çok güzel bir program olduğu için herkese bir gece konaklamalı bu turu tavsiye ederim. 
1.gün 
İzmir-Aydın otobanının Aydın çıkışından çıkıp Çine yönünde ileliyoruz.  
Çine çöp şişi ve köftesiyle meşhur.  Yolda sağlı sollu görüyorsunuz. Çine, Yunan işgali sırasında etrafındaki köprülerin havaya uçurulduğu için düşman işgaline uğramamış.  Bu yüzden kurtuluş günü yok.  Kurtuluş savaşımızın Yunan işgaline karşı yapılan organize ilk saldırısı Malgaç baskınını Yörük Ali Efe, arkadaşlarıyla birlikte Çine'deki eski askerlik şubesi binasında planlamışlar ve 16 haziranda Sultanhisar ile Atça arasındaki Malgaç köprüsünü ile cephaneliği havaya uçurarak düşmana ilk büyük zaiyatı verdirmişler. Askerlik şubesi bugün Kuva-i Milliye Müzesi. 

Mitolojik olarak da tanrıça Athena'nın kendini çirkin gösterdiği için attığı flütü, Marsiyas'ın bulup çalmaya başladığı ve tanrı Apollo ile müzik düollasına girip Apollo'nun Marsiyas'ı cezalandırıp öldürdükten sonra pişman olup bir ırmağa dönüştürdüğü hikayenin geçtiği yer Çine. Bu nehir de Çine Çayı.

Çine'nin meşhur suyu da madran suyu. Topçam Madran markasıyla marketlerde satılır. 

Çine'den sonra Muğla sınırı geliryor. Yatağan'a varınca sağda Belen Kahvesi levhasını görürsünüz. Meşhur ormancı türküsünün hikayesinin geçtiği yer. Müzeyyen Senar'ın da söylediği türkü...

Çıktım Belen Kahvesine, baktım ovaya,
Bay Mustafa çağırdı, dam oynamaya.
Ormancı da gelir gelmez yıkar masayı, yıkar masayı!
Laf anlamaz ormancı, çekmiş kafayı.

Aman ormancı, canım ormancı,
Köyümüze getirdin yoktan bir acı.

Köyümüzün suları hoştur içmeye, hoştur içmeye!
İçinde köprüsü var gelip geçmeye.

Yarimi vurdular bir hiç içine, bir hiç içine!
Yazık ettin ormancı köyün gencine.

Aman ormancı, canım ormancı,
Köyümüze getirdin yoktan bir acı.

Belen Kahvesinden sonra yakınlarında olan Güzel Köylü dizisinin de çekildiği Bozöyük köyü gezilebilir. Buradaki Pınarbaşında da yemek molası verilebilir. 

(Tur programımızda Belen Kahvesi ve Bozöyük yok. Fakat yolumuz üstünde olduğu için bahsetmek istedim.)

Çine'den sonra Muğlanın ilçelerinden olan Ula'nın Akyaka Mahallesine varıyoruz. Akyaka, Gökova ovası ve Gökova körfezinde kurulmuş.  Ova ve körfeze hakim.  Sakar geçitinin virajlı yolundan manzara müthiş. "İftarlık gazoz", "entelköy efeköye karşı", "dondurmam gaymak" gibi filmlerin yönetmeni Yüksel Aksu Ula'lıdır ve bu filmlerin sahneleri Ula'nın Akyaka ve diğer köylerinde çekilmiş. 
       

Akyaka'da Ula evlerini görebilirsiniz. Bunlardan en önemlisi uluslararası Ağa Han Mimarlık ödülü almış Mimar Nail Çakırhan'ınkidir. Taş ve ahşap işçiliğinin inceliklerini görebilirsiniz. Azmak nehrinde yapılan tekne turları ile nehrin keyfini çıkartın. Vakti olanlar yakınlarındaki Sedir yada Kleopatra adasına gidip, mısırdan getirdildiğine inanılan kumlarının keyfini çıkartabilir. Marmaris yolundaki okaliptüs ağaçlı yolda bir fotoğraf molası verebilirsiniz. Akyaka'dan sonra Ortaca yolunda Yörük Ali Efe Restoranında saç kavurma ve tahinli pide denenmeli. Burdan sonra 1 saatlik bir yolculukla Ortaca'nın Dalyan mahallesine varılır. 

Dalyan, küçük bir ingiliz kasabası gibi. Çarşısında tekne turu satan acentalar, barlar, hediyelikçiler ile belediyenin çay bahçesi bulunur. Dalyan'ın sözlük anlamı:balık avlama yeridir. Denize dökülen bazı nehirlerde, en dar yere ağdan kapılar yapılır. Balıkların yumurtlama mevsiminde, balıkların geçişlerinden sonra kapılar kapatılır ve giren balıklar yumurtladıktan sonra avlanılır. İşte Köyceğiz Gölü'nün denizle buluştuğu noktadaki Dalyan da böyle bir yer. Dalyan'dan tekneyle İztuzu plajına giderken ağ gerili bir kapıdan geçilir.  Tekne geçtikten sonra kapı tekrar görevli tarafından kapatılır. Dalyanı besleyen Köyceğiz gölü binlerce yıl önce Akdeniz'in koylarından biriydi. Zamanla Dalaman çayı getirdiği alüvyonlarla körfezin önünü tıkadı, denizden ayırdı ve içini tatlı suyla doldurdu. Köyceğiz gölü şimdi denziden 10 km içeride kalmış, deniz seviyesinden 8 m yükseklikte doğal bir set gölü. Dünyada 7 tane örneği olan ayaklı göl diye tabir edilir. Tekneyle Dalyan'ın kuzeyine çıkılırsa meşhur çamur banyolarına, güneyine inilirse caretta carettalarıyla ünlü İztuzu plajına varılır. İztuzuna giderken sağımızda kalan tepede Kaunos antik kentinin acropolü ve meşhur kral mezarlarını görürüz. Bir zamanlar liman kenti olan Kaunos, denizin alüvyonlarla dolması sonucu bu özelliğini kaybetmiş. 
Dalyanda Tekne turunda Mavi yengeç yemek gibi bir adet var.  Kaptana kişi başı 10₺ den yengeç yemek isteyenler sayılarını verirse, İztuzu plajı dönüşünde başka bir tekne yengeçleri hazırlayıp getirir. Fazla etli olmasa da lezzetli bir atıştırmalık. 
      


40-45 dakikalık bir yolculuktan sonra İztuzu plajına varılır. Antik dönemde Kaunoslular tarafından kullanılan liman ve aynı zamanda bir tuzla içmiş. Plajda caretta carettaların yumurtalarının korunması için evcil yapılaşmaya izin verilmiyor, evcil hayvan yasak ve işaretli alanlara şemsiye dikilmesi de yasak. 5400 metre uzunluktaki plajda tatlı ve tuzlu suyun karıştıkları noktayı da görebilirsiniz...

2 Gün
Sabah Fethiye Saklıkent'e gitmek için yola çıkıyoruz. 2 saatlik bir yolumuz var. Ortaca çıkışında Akdeniz ile Ege'yi birbirinden ayıran sınırı çizen Dalaman çayından geçiyoruz. Rafting popüler burada. Göcek üzeri Fethiye'ye varıyoruz. Direk Saklıkent Kanyonuna çıkıyoruz.  Kanyon Eşen Çayının bir kolu olan Karaçay'ın, fay hatlarıyla kırılmış kalkerli yapıyı binlerce yılda aşındırması sonucu oluşmuş, Türkiyenin en uzun kanyonudur. Buz gibi suda yürüyerek kanyon keşfedilebilir. Zemin taşlık ve kaygan olduğu için deniz ayakkabısı getirmek yada girişteki işletmecilerden kiralamakta fayda var. Kanyon girişindeki George Club da bungee jumping ve zipping yapabilirsiniz. Zipping çok eğlenceli ve bol adrenalinli.  Özellikle ilk planda tahta basamaklarla ve halatları kullanarak ağaca çıkmak alışkın olmayanları ürkütüyor. Buradaki cafelerde gözleme gibi aperatifler atıştırılabilir.  




Zipping'imizi de yaptıktan sonra izmir'e doğru yola çıkıyoruz.  Çine'de çöp şişimizi yedikten sonra İzmir'imize varıyoruz...

2 Ağustos 2017 Çarşamba

İzmir'den Batı ve doğu karadeniz turu

Karadeniz turu (17-25 temmuz)
17 temmuz akşam 20:30 da arkadaşım Tunç İlada ile Bornova’da tur otobüsümüz ve tecrübeli rehberimiz Koray Üresin ile buluşup hareket ediyoruz. Gece Manisa-Akhisar-Susurluk-Bursa-Yalova-Sapanca-Bolu üzeri ilk durağımız olan Abant Gölüne doğru yola çıkıyoruz. İlk molamızı Akhisar Hünkar Dinlenme tesislerinde(saat 22:30) veriyoruz. Bir sonraki Susurluk Karagül Dinlenme Tesisleri(saat3:00). Son olarak Sapanca’yı geçtikten sonra Parkshop Outlet’te(saat 7:00) verip Abant gölüne doğru hareket ediyoruz.

18 temmuz
Abant Gölü ve Milli Parkı
Girişi Ücretli
1350 metrede bulunan bir krater gölü.
Endemik türü : abant alası(balık),  taraklı semender(kertenkeleye benzeyen bir hayvan), fındık faresi. Nilüferleri Meşhur
Gölde bulunan tesisler Büyük Abant Oteli, Abant Dağ Evleri, Göl Gazinosu ve Müzesi bulunur. (Abant’tan Mudurnu da 22 km uzaktadır)

Abant Gölü’nü gördükten sonra Bolu merkezine çok yakın olan bir başka doğa harikası olan Gölcüğe hareket ediyoruz. Yol üstünde ilginç mimarisi ve yeşil rengiyle Yeniçağ Camii dikkatimizi çekiyor.
Bolu:
Antik dönemde Bithanya Krallığının kurulduğu bölgeye Roma imparatoru Claudius’un döneminde Claudiopolis adı verildi. Bölgeye yerleşen Türkmenler Bolu olarak adlandırdılar.
1907 Bolu doğumlu olan mimar İzzet Baysal, iş hayatına atıldıktan sonra yurt dışından ithal edilen boru ek parçalarını üretmek için kurduğu döküm fabrikası ile zenginleşip gelirini Bolu’da hayır kurumları, okul ve üniversite yaptırarak Bolu’nun babası ünvanını almış. 2000 yılında 93 yaşında vefat etmiş.
Bolunun herkesçe bilinen ünlü Köroğlu destanını duymayanımız kalmamıştır.

Gölcük
Bolu Mengen aşçılarıyla da ünlü. Fakat maalesef Mengen’de doğru dürüst yemek yenecek bir yer bulunmuyor. Osmanlı döneminde Yeniçeri ocağının kapatılması ile Nevşehirli ustaların yerlerini Mengenliler almışlar.

Gölcük: Bolu merkeze 13 km. Abant gölü kadar bilinmese de görülmeye değer. İçinde cafe, restoran,  piknik alanı, yürüyüş yolları bulunuyor. Göl kenarında Orman Bakanlığına ait bir ev bulunuyor.

Yolumuza Yeniçağ, Mengen, Devrek(bastonu ile ünlü) , Çaycuma (Zonguldak), Bartın’ı geçerek başka bir cennet Amasra’ya ulaşıyoruz.

Amasra:
Fatih Sultan Mehmet 1460 yılında Amasra’yı Cenevizlilerden savaşmadan aldı. Rivayete göre Fatih Sultan Mehmet şehre hakim bir tepeye geldiğinde gördüğü manzaraya hayran kalıp “Lala, lala! Çeşm-i Cihan bu mu ola” der ve kaleye haber gönderir “Bu kadar güzel bir yere zarar vererek almak istemem kalenin anahtarını bana getiriniz.”

Amasra

Amasra’nın ismi prenses Amastris’ten geliyor. Pontos Akseinos “konuk sevmez deniz” iken daha sonra Pontos Eukseinos yani “konuksever deniz” ismini almış.

4. jeolojik zamanda burada bir koy ve önünde yer alan 5 adacık varken kıyıya en yakın durumda olan Tekketepesi topuk görevi yaptı ve bu adacıkların etrafına kum ve çakıl yığılmasını sağladı. Kuzeybatıdaki en görkemli ada Boztepe ve Küçükada karayla birleşmiş fakat açıktaki Büyükada birleşme fırsatı bulamamış.

Türkiye taşkömürü rezervi 1,33 milyar ton olarak belirlenmiş. Bunun %99 unu Zolguldak ve Bartın taşkömürü rezervi oluşturmaktadır. Bunun 409 milyon tonu Amasra havzasında bulunmakta.

Tarihçi Strabon’a göre burası Amazonlar tarafından kurulmuş. Strabon burada Fenike ve Karyalılar’ın beraber koloni kurduklarından bahseder. MÖ 9.yy da Fenikelilerin güçlerini yitirip Karadeniz’den çekilince bölge İyon kolonizasyonuna dahil oluyor. İyonların bölgede 80 in üzerinde kolonisi var. Yine Strabon şimşir ağacının  en mükemmelinin Amastris’te yetiştiğini söyler.

Amasra’da gezilecek yerler; tarihi Çekiciler Çarşısı, Ceneviz Kalesi, Tarihi sur içi. Balık yemek için Çeşm-i Cihan restoran.  Amasra’nın tel kırma el işleri ve ahşap işçiliği meşhur.

Rahmetli şarkıcımız Barış Akarsu da Amasra’lıydı.

Amasra’dan Safranbolu’ya geçip Safranbolu evleri tarzında dekore edilmiş Bağlar Saray otelinde geceliyoruz.

19 temmuz
Safranbolu’nun antik ismi Dabbirapolis imiş. Daha sonra Zafranbolu olmuş.

Safranbolu Karabük ilinin bir ilçesi. Aralarındaki mesafe 13km. Taş kömürünün çıkartılması ile Karabük’ün nüfusu Safranbolu’yu geçip il olmuş.

Kültür Bakanlığı tarafından 1976 yılında Kentsel sit alanı olarak koruma altına alınan kentte 1500 adet koruma altında eser bulunmakta ve izinsiz bir çivi bile çakmak yasaktır.
Ev örneklerine Ankara Beypazarı, Bolu Göynük, Eskişehir Odunpazarı, Bilecik Göynük, Kula gibi Türkiye’nin birçok yerinde rastlanan Klasik Osmanlı kent mimarisini yansıtan tarihi Safranbolu evleri ile ünlü olan şehir, 17 aralık 1994 tarihinden beri Unesco Dünya Mirası Listesindedir.

Şehrin Osmanlı mimarisini yansıtan Cinci Hanı ve hamamı, Köprülü Mehmet Paşa ve İzzet Mehmet Paşa Camii, Kazdağlıoğlu Camii, Kaçak (Lütfiye) Camii, İncekaya Su kemeri, Eski Hükümet Konağı(şimdiki kent müzesi), saat kulesi, tarihi çeşmeler ve arastalar(Yemeniciler arastası) dönemin Sivil ve Resmi mimari örnekleri arasında. Ayrıca Rumlardan kalan Ayastefenos klisesi Camiye (Ulu Cami) çevrilmiştir.

Hıdırlık tepesi Türklerin Safranbolu’ya geldiklerinde konuşlandıkları yerdir. Şehir panoramik olarak görülebilir. Burada kadın ve erkeklerin namaz kılmaları için namazgahlar, Köstendil kaymakamı Hasan Paşa türbesi, Hıdır Paşa’nın mezarı ve Kurtuluş savaşı kahramanlarından Dr. Ali Yaver Ataman’ın anıt mezarı (baldaken) bulunmakta.

Osmanlı Sadrazamı Köprülü Mehmet Paşa buraya sürgüne gönderilir. Tüm parası tükenince ihtiyaçlarını karşılamak için son değerli eşyası incili peşkülünü uşağına sattırır. Tam bu sırada İstanbul’dan kendisinin affedildiğini ve görevine dönebileceği haberi gelir. Çok sevinen Köprülü daha sonra hayır olsun diye buraya bir camii yaptırtır. Köprülü Mehmet Paşa camii. 
 
Hıdırlık Tepesi I
Hıdırlık Tepesi II











Deli İbrahim zamanında bölgede cinci hoca lakaplı Kazasker Hüseyin Efendi’nin namını duyan Kösem Sultan onu İstanbul’a çağırtıyor. Yaptığı uygulamalar ile padişahın acılarını hafifleten cinci hoca kösem sultan tarafından ödüllendiriliyor. Namı duyuldukça zenginleşen Cinci hoca da burada bir han ve hamam yaptırtıyor. Cinci hanını ve Cinci hamamını yaptırıyor.  

Safranbolu’da gezilecek yerler:
İncekaya Su Kemeri: III. Selim’in Safranbolu’lu olan sadrazamı İzzet Mehmet Paşa deri üretim yeri olan ve tabakhanelerden dolayı temiz su olmadığı için Tokatlı Kanyonunun üzerine yaptırdığı su kemerleriyle Safranbolu’ya temiz su getirtir.
Yine İzzet Mehmet Paşa, eski Hükümet Binasının olduğu, Kale diye bilinen tepeye Saat Kulesi yaptırıyor. Yine kendi ismiyle de bir camii yaptırıyor. İzzet Mehmet Paşa camii avlusunda bir de güneş saati bulunuyor.

Yemeniciler Arastası: Bir meslek grubuna has üstü açık hana arasta denir. Yemeniciler arastası Safranbolu merkezinde.

Kale diye bilinen tepeye inşa edilmiş eski Hükümet konağı, günümüzün Kent müzesi olarak faaliyette. Hemen arkasında Tarihi Cezaevi günümüz Tayfun Talipoğlu medya müzesi olmuş. Hemen arkasında İzzet Mehmet Paşanın yaptırttığı Saat Kulesi ve 1901 yılında 2. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25. yıl dönümü şerefine Anadolu’nun dört bir yanına yapılmasını emrettiği toplam 15 saat kulesinin minyatürü bulunmakta.

Kaymakanlar evi: Özel müze ve girişi ücretli. 17 ve 18. yy döneminin ev ve kültürünü görmek için güzel bir örnek. Türk evlerinin girişimde taştan yapılı Hayat denilen bölüm var. Eve giren direk mahrem kısma giremez. Türk evleri karışık malzemelerden yapılır. Taş, tuğla, ağaç gibi. Safranbolu evlerinde muhafazakarlık var. Dönme dolaplı servis dolabı, içerisini göstermeyen ahşap panjurlar, oda girişlerinde paravan gibi. Geniş aileler hep birlikte yaşadıkları için yapılmış.

Tur sonu İmren lokumlarına uğruyoruz.  Vaktimiz olmadığı için Kristal Teras’a gidemeyip Safranbolu’dan ayrılıyoruz


Kastamonu
Önce Bizans Komnenos hanedanlıği için kurulan bir kale iken daha sonra kalenin yanına kurulan ilin adı olmuş. İsmi latince kastra(kale) ve komenos un birleşmesiyle kastrakomenos(komenos kalesi) olmuş. Zaman içinde Kastamonu’ya dönüşüyor.

Şehrin içinden Karaçomak çayı akar.

Cumhuriyet Meydanında Cepheye kağnı arabalarıyla mermi taşıyan, mermileri kardan korumak için üstündeki battaniyeyi çıkartıp soğuktan donma pahasına cepheye yetiştiren Şerife bacı ve cephe gerisinde çalışan tüm vatan sever Türk kadınlarını simgeleyen anıt bulunuyor. Tankut Öktem imzalı bu eserin arka yüzünde ise savaşın cephesinde dövüşen kahraman Türk askerleri bulunuyor.
 
Kastamonu
Anıtın hemen arkasında Mimar Kemalettin ‘in yaptığı İttihat ve Terakki binası müzeye çevrilmiş.

Yunan işgaline karşı ilk mitingi Kastamonu’da kadınlar yapar. Burada muallime(kadın öğretmen) mektebi var.

Kastamonu Milli Mücadele sırasında lojistik destek açısından en güvenilir bölge olduğundan büyük yarar sağlamıştır. Özellikle istiklal yolu adı verilen yol ile İnebolu’dan başlayarak Kastamonu üzerinden Ankara’ya yiyecek, giyecek, para, cephane ve silah gönderimi yapılmıştır. Kurtuluş Savaşı’nda cepheye en çok asker gönderen ildir.
Türk egemenliğine geçtikten sonra hiç düşman işgaline uğramayan ildir. Kastamonu, Çanakkale ve İstiklal savaşında en fazla şehit veren illerden biridir. Çanakkale Savaşında 2.527 şehit vermiş. Meşhur “Çanakkale Türküsü”, Kastamonu’lu Aşık Yorgansız Hakkı’ya ait.

Mehmet Akif Ersoy Nasrullah camisinde yaptığı vaaz ile halkı Kuva-i Milliyeye çağırıyor. Bunun üzerine bütün Kastamonu milli mücadeleye katılıyor. Yaptığı konuşma bastırılıp bütün yurtta dağıtılıyor. Şehrin merkezinde bulunur. II. Beyazıt döneminde 1506 yılında Nasrullah Kadı tarafından yaptırılan cami ve külliyesi Kastamonu’nun en büyük camisidir. Bir söylenceye göre bu şadırvandan bir kez su içen ömründe ya yedi kez Kastamonu’yu ziyaret etmekte ya da Kastamonu’ya yerleşmektedir.

Diğer Tarihi Eserler:
Cezalı saat: II.Abdülhamit Dolmabahçe’de bulunan, çalmasından korktuğu için cariyesinin düşük yapmasına neden olan saati ceza olarak Kastamonu’ya kurdurtur.
Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi 
Yakup Ağa Külliyesi
Kırk Direkli Camii

Kastamonu’dan 10 bin yıldır genetiği değiştirilmemiş Siyez Bulguru ve fiyatı çok uygun olan Çekme Helva alınabilir. Taşköprü, antik ismiyle Pompeipolis’in de sarımsağı meşhur. Çarşıda yediğimiz Kuyu Kebabını da kesinlikle tavsiye ederim. Dükkanın ismi Meşhur Taşköprü Kuyu Kebabı. Buradan sonra yolumuz Sinop.

Sinop:
Sinop Cezaevi kaçmanın imkansızlığı ve yatan ünlüleri ile meşhur cezaevidir. Anadolu’nun Alcatraz’ı denir.
Sinop cezaevinin resmi kuruluş tarihi 1887-1990 yılları arası. 1999 yılında müzeye çevriliyor
Üç yanı denizle çevrili ve tarihi kale duvarları içinde bulunuyor. 4000 yıllık geçmişi olan kale Grek, Pontus, Roma, Selçuklu ve Osmanlılarca kullanılmış. Kalenin cezaevi olarak kullanımına ait en eski belge Evliya Çelebinin seyahatnamesinde şöyle geçer:


Evliya çelebi: "Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkûm kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar."

Refik Halit Karay, Mustafa Suphi, Burhan Felek, Kerim Korcan, Zekeriya Sertel Sinop cezaevinde yatmıştır. Sabahattin Ali ,cumhurbaşkanına hakaretten cezaevine girmiş. Aldırma Gönül(Hapishane Şarkısı V) şiirini burada yazdıkları içinde en popüler olanıdır. (Bestelenen diğer şiirleri Leylim Ley, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Göklerde Kartal Gibiyim, Bir yürek Kaldı Avucumda, Geçmiyor Günler, Çocuklar Gibi, Kız Kaçıran, Kara Yazı, Melankoli, Eskisi Gibi, Benim Meskenim Dağlardır)

Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz, Pardon, Bizim Hikaye gibi filmler ve Köpek, Parmaklıklar Ardında, Esir Şehrin Gözyaşları, Tatar Ramazan dizileri tarihi Sinop Cezaevinde çekilmiştir.

Cezaevinin dışında Sinop’ta doğmuş ünlü filozof Diojen’in heykeli var. Asıl mesleği kuyumculuk olan ve parayı çok sevdiği için para basan bir kalpazanın oğludur. Babasıyla kara para bastığı için Sinop’tan Atina’ya sürülmüşler. Varlıklı bir yaşamdan sonra Atina’da hor görülüp sefalet içinde yaşamış.
 
Sinop Cezaevi





Hamsilos koyu: İnceburun üzerinde bulunan bu koya Akliman’dan geçilip varılıyor. Bir fiyort. Rus donanmasından kaçan Osmanlı gemilerinin bir kısmı bu koya gizlenip kurtuluyorlar.
Sinop’un mantısı meşhur. Maalesef yemeye fırsat olmadan ayrılıyoruz. Bir dahaki sefere inşallah. İstikametimiz Bafra üstü Samsun. Otelimiz Serra Otel

20 Temmuz
SAMSUN
16. büyük şehrimiz çok modern ve gelişmiş bir yer. Sabah ilk iş olarak Avusturyalı mimar Krippel’e yaptırılan Onur Anıtının ziyareti var. Atatürk’ün Samsuna çıkışının ve Kurtuluş savaşının başlangıcını simgeleyen anıt 29 Ekim 1931 yılında dikilmiş. Atatürk maraşel üniformasıyla şahlanan atının üstünde. Tunçtan yapılmış heykelin o zamanki maliyeti 42 bin dolar. Günümüzde ise bu 900 bin dolara tekabül ediyor.






















Buradan eski adı Mıntıka Palas olan ve Atatürk’ün Samsuna çıktığında 6 gün kaldığı, daha sonra Samsun halkı tarafından Atatürk’e armağan edilen ve müzeye çevrilmiş Gazi Müzesini geziyoruz. İçinde Atamızın kullandığı eşyalar ile Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’in yapıp hediye ettiği balmumu heykelleri var.

Daha sonra Atatürk’ün Samsun’da karaya ilk çıktığı yer olan Tütün iskelesine geçiyoruz. Atamız Bandırma vapurundan indikten sonra filikalarla karaya gelmiş. İskelenin yakınındaki yabancılar çarşısı bavul ticaretinin yoğun olduğu dönemdeki önemini yitirmiş. Her yerde gördüğümüz bir milyonculara dönmüş.  

Son olarak Bandırma vapurunun bir kopyası olan maket gemiyi gezip, Samsun dan ayrılıyoruz. Çarşamba’dan sonra Yeşilırmak’ın üstünden geçip Efsanevi Amazon kadınlarının memleketi Terme’de öğle yemeği molası veriyoruz. Amazos(memesiz) göğüslerin dağlayan efsanevi bir kavim. Her sene tapınmak için Selçuk’daki Artemis tapınağına gelirlermiş. Ünye’den sonra Fatsa’ya ulaşıyoruz. Fatsa’da 3775m uzunluğundaki Nefise Akçelik tüneli ile Ordu’ya çıkıyoruz. Aradaki Yason burnu ve Perşembeyi bypass eden bir tünel bu. Ordu ve Giresun birbirlerine çok yakın. Havalimanları da ortak. Or-Gi havaalanı. Deniz doldurulup yapılmış. Tirebolu’da Tirebolu42 çay tesisini ziyaret ediyoruz. Giresun Atatürk’ün isteğiyle 42. Gönüllüler alayını kuran Topal Osman’ın memleketi. Kirazın anavatanı da Giresun.

Buradan ayrılıp ilk yayla konaklamamızı yapacağımız Akçaabat Kayabaşı yaylasına doğru yola çıkıyoruz.. Akçaabat Trabzon’la birleşmiş. Köftesi meşhur. Büyük otobüs ile yaylaya çıkamayacağımız için daha küçük minibüslere geçiyoruz. Geceyi 1800m deki Kayabaşı Yayla kentte, ahşap bungalovlarda geçiriyoruz.
21 Temmuz
Trabzon ismi “Trapezus” Lazcada köle satılan düzlük ya da platform, antik Yunancada masa anlamına gelmekteymiş.
Trabzon’a da şehzadeler şehri denir. Samsundan sonra Karadeniz bölgesinin ikinci büyük şehridir.

Sabah ilk olarak Ayasofya’yı geziyoruz. Trabzon Ayasofya camii Komnenos Hanedanlığı tarafından yaptırılan kilise Fatih’in Trabzon’u fethiyle camiye çevrilmiş. 500 yıl boyunca camii görevi görmüş, daha sonra müzeye çevrilmiş. Son geldiğimde müze olan Ayasofya şimdi tekrar camii olarak ibadete açıldı.
  
Ayasofya Camisinin Güney cephesindeki kabartmalar çok ilginç. Havva’nın Ademin omurgasından yaratılışı, cennette yaşamaları, yasak elma, cennetten kovuluşları ve Kabil’in Habil’i öldürmesi gibi frizler görünüyor. Ana kubbe ve diğer duvar ve tavanlarda da İsa’nın doğumu, vaftizi, mucizeleri, çarmığa gerilişi, kıyamet günü gibi freskolar bulunur. Selçuklulardan kalan taş işlemeciliği mukarnaslı kavsara ve geometrik şekillerde dikkat çeker.

Ayasofya Camisinin yanıbaşında yükselen kule de 1427 yılında yapılmış bir çan kulesidir. Daha sonra deniz feneri olarak kullanılmış. Günümüzde ise minare görevi görmekte.

                       

Trabzon gümüş işçiliğiyle ünlü olduğu için Ayasofya’nın karşısındaki gümüş dükkanlarını da geziyoruz.
  
Trabzon’da ikinci adresimiz Atatürk köşkü. Karayemiş ağaçları arasından geçerek köşke varıyoruz. Vişneye benzeyen karayemiş çok şifalıymış. Nüfus Mübadelesi sonucu hazineye geçen köşkü Trabzon ziyaretinde tesadüfen gören Atatürk çok beğenir. Son Trabzon ziyaretinde Atatürk, Trabzonlular tarafından kendisine hediye edilen bu köşkte konaklar. Vasiyetini de burada yazar. İçeride Dersim 38 isyanına müdahale için kendi el yazısıyla notlar düştüğü harita da bulunuyor.

Trabzon sahili yükselen lüks plazalarla dolmuş. Bunla Arap turistlere hitap ediyorlar. Öğle yemeğini Trabzon’da yedikten sonra bıçaklarıyla ünlü Sürmene’de Sürdövbısa da durup bıçakçıyı gezip bilgi alıyoruz.  Rize’yi es geçip Hopa’daki otelimize varıyoruz. Akşam yemeğinden sonra Batum ‘a günübirlik geçeceğiz. Aradaki boşlukları da yarın dönüş yolunda tamamlayacağız.
 
Hopa
Batum’a kimlikle geçebiliyoruz. Fakat kimliklerimizin yıpranmamış ve üzerlerinde soğuk damganın belirgin olması şart. Pasaportla da geçmede sıkıntı yok. Ailesi yanında olmayan çocuklar için vekaletname şart. Bebekler dahil tüm çocukların kimlikleri fotoğraflı olmak zorunda.(kimliği fotoğrafsız çocukları bir kağıda damga vurarak geçirdiler. Dönüşte de aynı kağıdı göstermek şartıyla)  Sarp sınır kapısında geçişte çok sıra oluyor. Geçiş süresi 3 saati bulabiliyor. Biz 1 saatte geçebildik. Batum sınır kapısına çok yakın. Özellikle gecesi muhteşem. Gerçekten insan odaklı bir şehirleşmesi var.

Batum Misak-ı Milli sınırlarımızda olmasına rağmen Sovyet Rusya ile anlaşma yapmak için taviz olarak Rusya’ya verilen bir şehir. Rusya ile anlaşma yapan TBMM, ilk defa bir devlet tarafından tanınmış ve kendine doğuda dost bir devlet bulmuştur.

Ülkemizden doğan Çoruh nehri getirdiği alüvyonlarla Batum’u verimli bir ova yapmış. Modern ve yeni yapılar ile modernleşen Batum planlı kentleşmesini sürdürmekte. Çarlık Rusyası, Sovyetler birliği ve günümüze ait yapıları bir arada görmek mümkün. İzmir Saat Kulesinin Birebir kopyası olan Chacha kulesi(chacha milli içkileri) ve çok yakınında Türk mahallesi bulunuyor. Oradan Piazza Meydanına geçiyoruz. Avrupa meydanlarını aratmayan yerde tavan süslemeleri çok güzel. Hemen yanında Aziz Nicholas kilisesi var. Oradan sonra Era (Avrupa) Meydanındaki Astrolojik saati görüyoruz. Altın postlu Medea Heykeli, Neptün(poseidon) çeşmesi, DNA sarmalı şeklindeki Alfabe Kulesi, ters süt şişesi şeklinde Adalet binası, ters duran ev, Colezyum şeklindeki bina, mimarlık ödülü almış bir benzin istasyonu, yüksek Amerikan enstitüsü binası, Pierre Batumi gibi görülecek ilginç ve güzel yerler arasında. Radisson Otelini kumarhanesi de gayet güzel J

Hediyelik bambu ağacından yapılmış ahşap bardaklar uygun. Armut gazozu meşhur. İçki ve sigaranın fiyatı oldukça düşük. Ucuz bir şehir Batum. Daha uzun süreli kalınması gerek. Fakat biz maalesef Hopa’daki otelimize dönmek zorunda olduğumuzdan Batum’dan ayrılıyoruz. Müzeyyen Senar’ın Ben Giderim Batum’a şarkısı eşliğinde..


          

 


22 Temmuz

Sabah Hopa’daki otelimizden ayrılıp Artvin yönünde ilerliyoruz. Hedefimiz Borçka Kara Göl. Büyük otobüslerle çıkamayacağımız için Borçka’da küçük minibüslere transfer olup Kara göle hareket ediyoruz. Yol manzarası şahane. Koyuncular köyünden geçiyoruz. Rahmetli Kazım Koyuncu’nun köyü. Kara göl heyelan sonucu oluşmuş doğal set gölü. Sisli manzarası müthiş. Göl kenarındaki renkli sandallar insanı büyülüyor.

Artvin’in müziğinde Azeri etkisiyle akordion kullanılıyor. Buranın meşhur türküsü Ata Barı.
Öğle yemeğini Borçka da yemekleri süper lezzetli esnaf lokantası Ekmek Teknesinde yiyoruz.

Enerjimizi aldıktan sonra hedef Rize, Çamlıhemşin. İş sıkıntısı nedeniyle özellikle Rusyaya gidip pastacılık öğrenen ve zengin olan Çamlıhemşinliler kazandıkları ile bölgeye taş evler, konaklar yapmışlar. Önce Fırtına deresi kenarında zipping de yapılan restoranda mola verip Çamlıhemşin’de Şamata tur un minibüsleriyle Zil Kale ve Palovit Şelalesine hareket ediyoruz. Yol üstünde Şenyuva (çinçiva) köyünden geçiyoruz. Erdal Özyağcılar’ın oynadığı Sevdaluk dizisi bu köyde çekilmiş. Dizide de gördüğümüz meşhur köprüde fotoğraf molası veriyoruz. Murat Karayalçın da bu köyde doğmuş. Yol üstünde şimşir ağaçları ve Porsuk ağaçlarını görüyoruz. Meyvesi ve çekirdeği zehirli olan porsuk ağacı, ilaç sanayiinde kullanılmakta.  Palovit Şelalesini ve Zil Kaleyi gezip Ayder Yaylasında kalacağımız Serender Otele geçiyoruz. Serender yöre insanının tahılını sakladığı, otunu ve meyvelerini kuruttukları tahıl depoları.
            


23 Temmuz:
Ayder normalde Rizelilerin daha yukarılardaki yaylalara göç ederken dinlenmek için kullandıkları, kaplıcalarından faydalandıkları bir bölgedir. Çünkü Karadeniz’de yaylalar 2000 metreden sonra başlar. Ayder’in rakımı sadece 1350 metredir. Çarpık yerleşmeden dolayı bölge güzelliğini kaybetmeye başlamış. Meşhur Laz rallisi de burada yapıyor. Otelimizin biraz yukarısında Gelin Tülü şelalesini de görüp Ayder’den ayrılıyoruz. 



 

        



Of tan yukarı çıkıp Uzun Göl’ü görüyoruz. Of kişi başına en çok imam düşen ilimiz. Bizans döneminden beri dindar bir il. Of’lu hocaları ülkenin her köşesinde görmek bu yüzden tesadüf değil. Trabzon'un Çaykara ilçesine bağlı Uzun göl'e çıkıyoruz. Uzun Göl etrafındaki çarpık ve hızlı yapılaşma nedeniyle doğallığını kaybetmiş durumda. Arap turistlerin çokluğu dikkat çekici.  Uzun gölün biraz daha yukarısında, dolmuşla gidilen Karastel ve Lustra yaylaları da bulunuyor. Uzun gölden sonra Sürmene de Serender restoranda sürmene pidelerimizi yiyoruz. Sümele Manastırı tadilatta olduğu için doğruca Giresun’daki New Jasmin Otele hareket ediyoruz. Yolda Of'lu Ali fıkralarından dinleyip gülüyoruz. Otelimiz Giresun adasının karşısında. Adaya tekne turu ile gitmek de mümkün.



24 temmuz
Giresun’un Topal Osman’ın memleketi olduğunu söylemiştik. İsmi mebusan Ali Şevki Beyin ölümüne karıştığı için girdiği bir silahlı çatışmada öldürülüyor. Daha sonra suçsuz olduğu anlaşılıp Atatürk tarafından iade-i itibar olarak Giresun’a heykeli dikiliyor. Bu olay tarihimize ilk derin devlet olayı olarak geçiyor. Kahvaltının ardından Giresun’dan ayrılıp Ordu’ya geçiyoruz. Ordu’da teleferik ile Boztepe’ye çıkıyoruz. Manzara gerçekten harika.














Amasya’ya doğru hareket ediyoruz. Terme Ulusoy tesislerinde öğle yemeği molasının ardından Havza ve Suluova üstünden Amasya’ya varıyoruz. Havza Atatürk’ün Samsun’dan sonra gelip heyetlerle görüştüğü yer. Topal Osman gibi çete liderleriyle de burada görüşmüş. Havzadan ayrıldıktan sonra Amasya Tamimini (genelgesi) yayınlamıştır. Dağ başını duman almış marşı da ilk defa Havza yollarında söylenmiş.


Amasya’da otelimiz eski bir kervansaray olan Taşhan Otel. Tam şehir merkezinde. Amasya Yeşilırmağın iki yakasına kurulmuş şirin bir Anadolu şehri. Osmanlı şehzadelerinin sancağa çıktıkları yer olduğundan şehzadeler şehri. Ayrıca coğrafyanın babası Strabon’un doğrum yeri. Strabon’un yazdığı coğrafya kitabında Amasya’dan Amasseia olarak söz eder. İsmi değişmeden günümüze kadar gelmiş. Amasya’ya varınca gözümüze ilk Pontus Rumları zamanından kalan kral mezarları çarpıyor. İlk Amasya arkeoloji ve etnografya müzesini ziyaretle başlıyoruz. Müzenin bir kısmı meşhur mumyaların sergilendiği mumya müzesi. Buradan II Beyazıt Camii ve külliyesine geçiyoruz. Camii restorasyonda olduğu için kapalı. Hemen yanındaki minyatür Amasya müzesini geziyoruz. Oradan şehzadeler müzesine uğruyoruz.  Akşam Yeşilırmak boyunda yürüyoruz. Eski Amasya evleri ve konakları ışıl ışıl. Amasya’yı gece gezmeyi tavsiye ederim. Şehzadeler yolu boyunca yürüyüp Balbadem den  dondurmamızı alıyoruz..

        


Ertesi gün kahvaltıdan sonra Sabuncuoğlu Şerefeddin Darüş-şifasını gezip meşhur Amasyalı Ferhad ile Şirin adına yapılan müzeyi gezip İzmir’e dönüş yoluna geçiyoruz. Çorum’da kuruyemişlerimizi alıp Ankara, Afyon Uşak üzeri gece bir buçukta İzmir’e ulaşıyoruz.