30 Aralık 2016 Cuma
Buca Kaynaklar Köyü
2016'nın son günleri İzmir'de hava çok soğuk. Etrafımıza epeyce kar yağdı. Teleferik bile bembeyaz. İzmir Buca' nın Kaynaklar köyü de beyaza bürünmüş. Uzun zamandır gitmediğim Kaynaklara kar görmeye gittim. Her ne kadar dün yağan yağmur köy merkezindeki beyaz örtüyü kaldırsa da, biraz daha yukardaki tepelerde beyazlık başlıyor.
Kaynaklar Buca'ya 12 km, Konak'a 20 km. Otoban ile Bornova, Karşıyaka ve Gaziemirden de ulaşmak çok rahat. Yol üstünde çeşit çeşit kahvaltıcılar, et restoranları açılmış. İzmir merkeze bu kadar yakın ve orman doğa içinde güzel bir alternatif. Fakat yazın hafta sonları buraları tahmin edemiyorum. Çok kalabalık olur. Bahar aylarında, hafta içi günübirlik kaçamak için şahane olsa gerek.
Hava gerçekten soğuk olduğu için Kaynaklar merkezdeki dere kurumuş, ağaçlar soğuktan donmuş doğa uykuya dalmış. Bin yıllık çınar ağaçlarının olduğu meydan bomboş. Fakat kahve ve kafelerde köyün yerlileri çay ve sohbetteler. Baharda burası yemyeşil ve şırıl şırıl akan suyla huzur verici.
Meydandan biraz yukarı çıkınca boş tezgahları takip edince 2014 yılında Datça'da balık avlamak için dalıp sığ su bayılması nedeniyle vefat eden milli dağcı Emrah Özbay için yapılmış heykeli görürsünüz. Hemen arkadındada onun adına yapılmış çeşme. Eskiden buraya su doldurmak için gelirdik. Çeşmede su yok. Kardan, buzdan olsa gerek. Bu yolu devam ettirince kamp alanına varılıyor. Kamp için uygun iki adet kamp alanı bulunuyor.
Köy merkezindeki kasaplardan taze et ve fırınından köy ekmeği alınabilir.
İzmir merkeze bu kadar yakın mesafede, şehrin kalabalığından uzaklaşmak için ideal bir yer Kaynaklar. Topluntaşıma ile için Buca Üçkuyukar meydanından dolmuşlar kalkmakta
15 Aralık 2016 Perşembe
Vize Alma Tüyoları
Schengen vizesi
Bu Vizeyi daha uzun süreli ve kolay almak için size birkaç tavsiye vereceğim. Bizzat kendim de bu şekilde vize alıyorum. En son 2 yıllık aldım. Bu sayede iki yıl içinde istediğim zaman, ucuza bilet yakalayınca yada ani bir yurt dışı gezisi icap ederse vizeyle uğraşmadan, ivedilikle yurt dışına çıkılabiliyor. (Bu yazımdan sonra vizem bittiği için tekrar vizeye başvurdum. Avrupa ve yunanistanla ilişkilerimizin gergin olduğu bu günlerde 22.nisan.2017 - 21.ekim.2019 geçerli yani 2,5 yıllık vizemi aldım)
Size başvuru evraklarından bahsetmeyeceğim. İnternette zaten bunlar mevcut. Artık konsolosluklara da gitmeye gerek yok. Başvuru işlemleri aracı firmalara devredilmiş durumda. Mesela vfsglobal (www.vfsglobal.com). Güncel vize evraklarını, ücretlerini buradan bulabilirsiniz. Evrakları tamamladıktan sonra vfs 'den randevu alarak başvurunuzu yapabilirsiniz.
Shengen vizesi 22 avrupa birliği ve 4 avrupa birliği dışındaki 26 ülke içinde serbest dolaşımı sağlayan bir anlaşmadır. Eğer bu ülkelerden birisine vize için başvurursanız, alacağınız Shengen vizesi ile vizeniz süresince diğer avrupa ülkelerine de tekrar gidip gelebilirsiniz. Mesela İspanya'ya yapacağınız bir ziyaret için ispanyol konsolosluğundan 1 ay çok girişli vize aldınız. İspanya ziyaretinizi bitirip türkiyeye döndükten sonra fırsatını bulursanız, aynı vizeyle tekrar başka bir avrupa ülkesine rahatlıkla gidebilirsiniz. Shengen vizesinin 26 ülke için geçerli olduğunu söyledik. Burada en çok dikkat edilmesi gereken husus, ilk ziyaretinizin vizeyi aldığınız ülkeye olmasıdır. Yani ispanyol konsolosluğundan aldığınız vizeyle önce Almanya'ya giderseniz sıkıntı yaşayabilirsiniz. Ülke sizi kabul bile etmeyebilir. Eğer girişinizi yapsanız da bir daha İspanyol konsolosluğu size vize verirken daha kısa süreli verebilir.
Şimdi gelelim benim size uzun süreli vize almak için tavsiyelerime. Vizenizi sürekli aynı ülke için almanız. Kendi ülkesine sürekli gidip geldiğinizi gören konsolosluk yetkilileri, sonraki vizelerinizi daha uzun süreli verecektir. Bunu yaparken size ulaşımı kolay, gitmeyi sevdiğiniz, tanıdıklarınızın olduğu bir ülkeyi seçebilirsiniz. Mesela ben İzmir'de yaşadığım için yazın Yunan adalarına da rahatlıkla günübirlik gidebildiğim için sürekli Yunan Schengenine başvuruyorum. İlk seferinde bir aylık, ikincisi altı, üçüncüsünü bir yıllık ve son seferinde iki yıllık vize aldım. Bu vizelerim ile ispanya, italya, viyana, bulgaristan a defalarca sıkıntısız giriş yaptım. Ancak vizemi aldıktan sonra ilk giriş yaptığım ülke her zaman Atina, sakız, samos gibi yunan toprakları oldu. Ve vizem varken de bu ve diğer yunan adalarına gittim. Bu sebeplerden en son iki yıllık, umarım bir sonraki sefere de beş yıllık vizemi alırım :)
Siz de vize başvurusu yaparken uzun vadeli düşünüp, kendi şartlarınızı da düşünerek vizenizi alın.
İzmir'den yunan adaları yakın olduğu için Yunan shengeni çok mantıklı.
Macaristan, çek cumhuriyeti de mantıklı. Ucuz, güzel ve eğlenceli ülkeler. Ulaşım da uçakla rahat ve uygun.
Görünüşte biraz meşakkatli görünse de elinin altında uzun süreli vize bulundurma konforu için yapmaya değer.
Ayrıca bir haftalık bir almanya seyahati için 7 günlük vize alacağıma, aynı vize ücretini ödeyip Yunan vizesini alıp, önce bir Yunan adası görüp sonra kalan sürede Almanyaya gitmeyi tercih ederim.
Çünkü Almanya, Fransa, İtalya kalacağınız gün kadar vize veriyor. Yunanistan ise ilk vize başvurunuzda bile rahatlıkla otuz günlük vize verebiliyor.
Tercih sizin...
Bu Vizeyi daha uzun süreli ve kolay almak için size birkaç tavsiye vereceğim. Bizzat kendim de bu şekilde vize alıyorum. En son 2 yıllık aldım. Bu sayede iki yıl içinde istediğim zaman, ucuza bilet yakalayınca yada ani bir yurt dışı gezisi icap ederse vizeyle uğraşmadan, ivedilikle yurt dışına çıkılabiliyor. (Bu yazımdan sonra vizem bittiği için tekrar vizeye başvurdum. Avrupa ve yunanistanla ilişkilerimizin gergin olduğu bu günlerde 22.nisan.2017 - 21.ekim.2019 geçerli yani 2,5 yıllık vizemi aldım)
Size başvuru evraklarından bahsetmeyeceğim. İnternette zaten bunlar mevcut. Artık konsolosluklara da gitmeye gerek yok. Başvuru işlemleri aracı firmalara devredilmiş durumda. Mesela vfsglobal (www.vfsglobal.com). Güncel vize evraklarını, ücretlerini buradan bulabilirsiniz. Evrakları tamamladıktan sonra vfs 'den randevu alarak başvurunuzu yapabilirsiniz.
Shengen vizesi 22 avrupa birliği ve 4 avrupa birliği dışındaki 26 ülke içinde serbest dolaşımı sağlayan bir anlaşmadır. Eğer bu ülkelerden birisine vize için başvurursanız, alacağınız Shengen vizesi ile vizeniz süresince diğer avrupa ülkelerine de tekrar gidip gelebilirsiniz. Mesela İspanya'ya yapacağınız bir ziyaret için ispanyol konsolosluğundan 1 ay çok girişli vize aldınız. İspanya ziyaretinizi bitirip türkiyeye döndükten sonra fırsatını bulursanız, aynı vizeyle tekrar başka bir avrupa ülkesine rahatlıkla gidebilirsiniz. Shengen vizesinin 26 ülke için geçerli olduğunu söyledik. Burada en çok dikkat edilmesi gereken husus, ilk ziyaretinizin vizeyi aldığınız ülkeye olmasıdır. Yani ispanyol konsolosluğundan aldığınız vizeyle önce Almanya'ya giderseniz sıkıntı yaşayabilirsiniz. Ülke sizi kabul bile etmeyebilir. Eğer girişinizi yapsanız da bir daha İspanyol konsolosluğu size vize verirken daha kısa süreli verebilir.
Şimdi gelelim benim size uzun süreli vize almak için tavsiyelerime. Vizenizi sürekli aynı ülke için almanız. Kendi ülkesine sürekli gidip geldiğinizi gören konsolosluk yetkilileri, sonraki vizelerinizi daha uzun süreli verecektir. Bunu yaparken size ulaşımı kolay, gitmeyi sevdiğiniz, tanıdıklarınızın olduğu bir ülkeyi seçebilirsiniz. Mesela ben İzmir'de yaşadığım için yazın Yunan adalarına da rahatlıkla günübirlik gidebildiğim için sürekli Yunan Schengenine başvuruyorum. İlk seferinde bir aylık, ikincisi altı, üçüncüsünü bir yıllık ve son seferinde iki yıllık vize aldım. Bu vizelerim ile ispanya, italya, viyana, bulgaristan a defalarca sıkıntısız giriş yaptım. Ancak vizemi aldıktan sonra ilk giriş yaptığım ülke her zaman Atina, sakız, samos gibi yunan toprakları oldu. Ve vizem varken de bu ve diğer yunan adalarına gittim. Bu sebeplerden en son iki yıllık, umarım bir sonraki sefere de beş yıllık vizemi alırım :)
Siz de vize başvurusu yaparken uzun vadeli düşünüp, kendi şartlarınızı da düşünerek vizenizi alın.
İzmir'den yunan adaları yakın olduğu için Yunan shengeni çok mantıklı.
Macaristan, çek cumhuriyeti de mantıklı. Ucuz, güzel ve eğlenceli ülkeler. Ulaşım da uçakla rahat ve uygun.
Görünüşte biraz meşakkatli görünse de elinin altında uzun süreli vize bulundurma konforu için yapmaya değer.
Ayrıca bir haftalık bir almanya seyahati için 7 günlük vize alacağıma, aynı vize ücretini ödeyip Yunan vizesini alıp, önce bir Yunan adası görüp sonra kalan sürede Almanyaya gitmeyi tercih ederim.
Çünkü Almanya, Fransa, İtalya kalacağınız gün kadar vize veriyor. Yunanistan ise ilk vize başvurunuzda bile rahatlıkla otuz günlük vize verebiliyor.
Tercih sizin...
8 Aralık 2016 Perşembe
Roma Forumu
Roma Forumu (The Roman Forum)
Roma 7 tepe
üzerine kurulmuş bir şehir. Bu tepelerden bir tanesinin üstündeyiz. Palentine
tepesi. Şu anda Roma’da arkeolojik kazıların yapıldığı bölüm. Kolezyumdan
çıktıktan sonra rehberimiz Mathiew ile buluşup, Konstantin kapısını geçip Palentine
tepesindeki gişelerden foruma giriyoruz. Rehberimiz anlatımına Romanın kuruluş
hikayesiyle başlıyor. Romalılar
soylarını Truva’ya dayandırır. Truva Savaşından sonra Roma’ya kaçan Afroditin
oğlu Prens Aenas. Aenas Hektor’un kuzenidir. Sezar da kendisinin bu soydan
geldiğine inanır. Bu sebepten Romalılar günümüz Aydın Nazilli ye bağlı Geyre
köyündeki Afrodit adına yapılmış Afrodisyas’a büyük imtiyazlar tanımışlardır.
Mitolojiye
göre Romulus ve Remus kardeşler Vestal
bakiresi Rhea’nin ikizleridir. Vestal bakirelerinin evlenmesi ve çocuk
yapmaları yasaktır. Eğer buna uymazlarsa, rahibeler Palentine tepesinin
eteklerine getirilip, etraflarına bir duvar örülerek burada ölüme
bırakılırlarmış. Savaş tanrısı Mars güzeller güzeli Rhea’yı görüp aşık olur ve onu hamile bırakır. Romulus
ve Remus’u dünyaya getirir. Bunu öğrenen kral hizmetkarlarına çocukları öldürmelerini
ister. Eğer çocuklar tanrı değilse nehir onları öldürür, tanrılarsa da kendisi
öldürmek istemeyen hizmetkar çocukları bir sepetin içinde Tiber Nehrine
bırakır. Çocuklar suda boğulmazlar, sepet Palentine nehrinin kıyılarında durur.
Çocuklar burada Lupa adında bir dişi kurt tarafından bulunurlar. Kardeşler şehrin nereye kurulacağı üzerine
kavga ederler. Romulus kardeşini öldürüp kendi istediği tepeye, Palentine tepesine
şehri kurar. MÖ.753. Bu yüzden şehir kurucusunun ismiyle anılır, Roma. Birçok Roma imparatoru bu tepede yaşamıştır.
Domityan, Sezar gibi
Roma Agorası |
Roma Forumu
şehrin dini, politik, ekonomik merkezidi. Yapıların bazıları şunlardır…
Romulus tapınağı: Yeşil kapılı yapı. 1600
yaşında. Orijinal kapı kilidi çalışıyor.
Vatikan’da
Gördüğümüz
üçüncü ve son zafer takı Settimio Severo
Takı. Onun Hemen yanında ayakta kalmış Foca Sütunu var. Aynı yerde üstünde
Roma’nın önemli şehirlerinin mesafelerinin altın harflerle yazıldığı Millarium aureum (kilometre taşı)
bulunur.
Sezar Tapınağı: bugün temelini görebildiğimiz,
MÖ.42’de Sezarın cesedinin yakıldığı yerde, yiğeni Ottaviano tarafından
yapılmış tapınak varmış. Sezar’ın öldürülüşüne değinilsek, şu anki Largo
Argentina olarak geçen yerde, kalıntılarını gördüğümüz Pompei Tiyatro’sunda,
bir grup senatör tarafından boğazı kesilerek öldürülmüş.
Largo Argentina |
kutsal yol |
7 Aralık 2016 Çarşamba
Vatikan
Vatikan & Sistina Şapeli & San Pietro Bazilikası
Çarşamba günleri saat 10 da Vatikan'ı ziyaret ederseniz Papanın halka konuşmasını canlı görebilirsiniz
11 şubat
1929 dan beri Vatikan şehri adıyla bağımsız şehir devleti.
Aziz
Petrus burada öldürülünce buraya gömülüyor. 250 sene sonra Konstantin mezarın
üstüne bazilika yaptırıyor. Çok bakımsız bazilika 1503-1513 yılında yeniden
yapılıyor.
Barok tarzı
bir yapının kubbe Michelangelo’ nun eseri. Raffarlo, Antonio, Bernini'nin
projeleri de bulunur.
San
Pietro'nun heybetli girişi olan Colonnata (Kolonlar dairesi) Bernini'nin
eseridir. İki yarım daire şeklinde açılan kollar sanki bütün insanlığı kucaklıyor.
Sütunların üstünde heykel ormanını (140 heykel) da Bernini'nin çizimlerine
borçluyuz. Meydanda bulunan Obelisk 25 metredir.
.
Vatikan
müzesi :
Müze
bileti 16 euro. Bununla müze, Sistina şapeli ve son olarak San Pietro
Bazilikası gezilebilir. Ben 36 euro ya rehberli bir tura katıldım. Staff
formalı gençler farklı sokak acentaların turlarını tutturabildikleri
fiyatlardan satıyorlar. Pazarlık yapın. Müze
girişinde rehberimiz head setlerimizi dağıtıyor ve oval, dönerli merdivenlerden
yukarı çıkmaya başlıyoruz. Merdivenlerde çeşitli kayık modeleriyle
dolu. Bunlar farklı ülkelerin aziz Petrus'a hediyeleri. Neden kayık? Çünkü Aziz
Petrus bir balıkçıydı. Petrus, Hz.İsa tarafından havarilerin başı olarak
seçildi. Asıl adı Simon'du. Petrus (taş) takma adı ona Hristiyanlıkta
oynayacağı sağlam rolü belirtmek amacıyla Hz.İsa tarafından verilmiş. İsa "Sen Petrus'sun (taşsın)ve ben
kilisemi bu taşın üzerine kuracağım." der. Hristiyanlar
İsa'nın dirilip Petrusa gözüktüğüne ve kliseyi ona emanet ettiğine inanır. O zamandan
beri Petrus ilk papa sayılır. Tarsusa gidip orda Paulus ile karşılaşır. Daha
sonra Roma'ya dönder, Nero döneminde 64 te öldürülür ve Vatikan tepesine
gömülür. İlk Vatikan kilisesi bu mezarın üstüne İmparator Konstantin tarafından
inşaa edildi. Daha sonra bu kilisenin yerine günümüz San Pietro bazilikası
yapılıyor.
Gezimize
başladığımız bahçede, Agustusun devasa bir büstünü ve yine devasa bir çam
kozalağından çeşmeyi görüyoruz. Bu çam kozalağı eski bir hamamdan getirtilmiş
ve iki bin yıllıkmış.
Burdan;
Apollon heykelinin olduğu birbaşka avluya, ordan çok sayıda mermer hayvan
heykeli olan hayvanlar salonuna, ordan büstler salonuna geçiyoruz. Apollonun
musalarının (sanat tanrıçaları) olduğu salon. Bu salonda Efes’ten götürülmüş
bir Artemis heykeli de bulunuyor. Ordan da devasa yunan tanrılarının
heykellerinin olduğu salona. Burda favorim herkülün bronz heykeli de var.
Çıkışta iki adet imparator Konstantin lahti var.
Üç
boyutlu tavanları olan, duvarlarında italyanın şehirlerinin haritaları, el
yapımı tablo halıların olduğu koridorlardan geçerek meşhur Sistina Şapeline
varıyoruz. İsmi, kale gibi bir yapı inşaa edilmesini isteyen
Papa IV. Sisito'dan geliyor. Duvarlarında incil ve tevrattan hikayelerin
anlatıldığı freskler var. Tavanı ise Michelangelo tarafından yapılan fresklerle
kaplı. Bunlardan meşhur Ademin Yaratılışıdır. Tavanı
boyamasının ardından Michelangelo, yapımı 23 yıl düren Giudizio Universale
(dünyanın sonu) freskini yapar. Sistina şapelinde fotoğraf çekmenin yasak olduğunu rehberimiz
söylemişti. Fakat fırsattını yakalayıp ve
fotoğraf çekmeyi abartınca güvenlik tarafından Sistina şapelinden
çıkartılıyorum. Vatikandan bile kovulduk diye kendime gülmeden edemedim. Ve
burdan da San Pietro bazilikasının girişine geçiyoruz. Rehber bazlika gitişinde
turumuzu bitiriyor. İçine girince yine Michelangelo’nun boyadığı müthiş
kubbeyi, Aziz Petrusun bronz heykelini görüyorum.
Hızlıca Bazilikayı gezip dışarıda nöbet tutan Vatikan askerlerinin fotoğrafını çekiyorum. Bütün Vatikan görevli askerleri İsviçreli. Özellikler ordan seçiliyorlar
6 Aralık 2016 Salı
Kolezyum,
Kolezyum giriş bileti 12euro. Bu bilet ile İki gün içinde
Kolezyum ve Roma Agorası gezilebilir. İlk gün Kolezyum ikinci gün Roma Agorası
gibi. Ben Kolezyum girişindeki staff t-shirt lülerden 25 euro ya rehberli tur
satın alıp ikisini aynı gün içinde gezdim. Fiyatlar değişken. Pazarlık
yapabilirsiniz.
Kolezyum MS 72 -80 tarihinde yapılmış. Kolezyumun orijinal adı
Flavianus Amfitiyatro’dur. Çünkü Kolezyumu bitiren imparator Titus, Flavianus hanedanlığından
geliyor. Kolezyum bir amfitiyatrodur. Çünkü şekli birleştirilmiş iki yunan
tiyatrosuna eşittir. Yunan tiyatroları yarım daire şeklindenir. İki yarımın
birleşmesiyle tam bir daire şeklindeki amfitiyatro oluşur. Amfi latince çift anlamına
gelir. Yani çift tiyatro.
Kolezyum ismi, Anfitiyatronun yapıldığı yerde bulunan devasa
boyuttaki, antik yazarlara göre 37 metrelik , altın ve bronzdan yapılmış Neron’un
heykelinden geliyor. Colossus of Nero.
Kolossus latince devasa büyük anlamına gelir. Özgürlük anıtının yüksekliğinin 34
m. olduğunu düşünürseniz Nero’nun heykelinin heybetini hesasplayın.
80 bin kapasiteli
kolezyum 80 tane kemerli kapısı bulunuyor. Her kemerin üstünde 1 den 76
ya kadar Roma rakamıyla numaralar bulunuyor. Bunlar günümüz stadyum giriş
biletlerinde olduğu gibi numaralı tribünler. Herkes biletindeki numaranın yazdığı
kapıdan giriş yapıyormuş. Her bölüm bin kişi kapasiteli. 80 kapıdan sadece 76
tanesinde numara var. Çünkü gerisi VIP misafirler, imparator ve soyluların
girebildiği tribünlerdi. 80 binlik kolezyum
20 dakikada tamamen dolup boşalabiliyormuş. Bunu sağlayan kapılara Vomitoryo (latince:kusmak,çıkartmak)
adı veriliyormuş.
Kolezyumun Giriş katı senatörlere, 1.katı şövalyelere 2. ve 3. Katı normal
insanlara aitmiş. En üst kat kadınlara aitmiş. Bu bölümde oturaklar ahşaptan,
gürültüden uzak ve gölge alandaymış. Kadınlar ayrıcalıklılarmış.
Sahnenin büyük kısmı tahtadanmış. Asansörlerin çalıştığı
için. Yer sarı renkli kum kaplıymış. Dökülen kanı çekmesi için. Kumun Latince
anlamı arena. Günümüzde de böyle yapılara bu yüzden Arena deniliyor. Boğa
arenası gibi.
Kolezyumun bitişiğinde küçük bir arena daha varmış. İsmi Ludus
Manyus (Gladiator Gym)Burada gladyatörler antreman yaparlarmış. Bu arena
Kolezyuma bir alt geçitle bağlanırmış. Gladyatörler alt geçitten geçip
asansörle Koleyzuma çıkartılıyorlarmış.
Oyunlar sonunda ölen hayvan ve gladyatörler Porta
Libitinerya kapısından kolezyumdan çıkartılırlarmış. Libitinerya, mezarlıkların
koruyucu tanrıçasıymış. Bütün ölenler tanrıça Venüs Libitina korumasında dışarı
alınırlarmış…
Kolezyumda düzenlenen 4 çeşit oyun varmış. Bunlar:
1 battleships . oyunların başında havuzların suyla
doldurulup savaş gemilerinin gösterisi.
2 Av 1 adam dört gün aç bırakılan hayvanlara karşı
bırakılır
3 Gladyatör dövüşleri : Gladyoterler Savaş esirlerinden,
suçlular, geçimini sağlayamayan fakirlerden seçilirmiş. Menajerlerine Lenone
denir ve çok zengin ve nüfuzlu kişilermiş. Ömürleri fazla uzun olmayan
gladyatörlerin ortalama yaşları 24miş.
4 The mission by beast (hayvan görevi) çok cani suçlulular,
canlı canlı timsah, aslan, kurt, ayı gibi hayvanlara atılırlarmış.
Arena hayvanların tırmanıp atlamasını engelleyen 4 metre
yüksekliğinde demir ızgarayla çevriliymiş. Üstü yelken malzemesiyle açılıp
kapatılıyormuş. Bunun için görevli 240 adet denizci çalışıyormuş. Oyunlar
imparatorlar tarafından zaferlerden sonra, kutsal ve özel günlerde düzenlenirmiş.Girişleri
ücretsiz.
Kolezyumun içinde sporcuların, önemli kişilerin, mermer bronz
heykeller varmış. Fakat 5. yy da ekonomik krizden oyunlar durmuş ve girişleri
açık bırakılan kolezyumdan insanlar değerli olan her şeyi çalmış.
14 yüzyılda iki büyük depremle Kolezyumun yarısı yıkılmış. 19. yy da istinat duvarlarıyla
desteklenmiş.
2012 de Kolezyumun yarı kısmının aşağıya kaydığı
keşfedilmiş. Bir yarısı öteki yarısının
40 cm aşağısında bulunuyor. Bunun sebebi olarak iki hipotez var. Birincisi:
Domus Aurea (Altın Ev) denen Nero’nun villası bulunuyormuş. İçinde yapma bir göl varmış.
Kolezyumu bu göle yapmışlar. Gölün suyunu alıp zemini doldurup inşaat etmişler.
Fakat temelin altında doldurulan zemin yarıdan kırılmış ve kolezyumun yarısı bundan
dolayı zaman içinde 40cm çökmüş.
İkinci hipotese göre hipotes yıkık taraftan geçen bir nehir
varmış. Yine bu tarafa gelen kısım, yumuşak zemine oturduğu için çökmekte.
Kolezyumun gece aydınlatması da başka bir güze. O yüzden
gece de fotoğraf çekilmesini kesinlikle öneririm.
5 Aralık 2016 Pazartesi
ROMA
29 kasım -3 aralık Roma
Roma yolculuğumuz izmir-istanbul aktarmalı Pegasus
uçuşuyla 8:50 Adnan menderes havalimanından kalkıp italya saatiyle 15:00 gibi
Roma Fiumicino/Fimuçino/ Havalimanına inmemizle başladı. İstanbul-Roma arası
uçakla 2 saat 30 dakika sürüyor.
Kuzenim yakın zamanda Roma gezisi yaptığı için
güzergahları çok iyi biliyor. Havalimanı çıkışında Fiumicino-Termini shuttle
bus ofislerinden RomaAirportBus (romaairportbus.com) firmasından gidiş-dönüş
açık biletimizi 7,90 euro ya alıyoruz. Perona tam zamanında yanaşan otobüsümüzle
Termini son durağına ulaşıyoruz. Akşam trafiğinde 45-50 dk da otelimizin
bulunduğu Termini ye varıyoruz. Termini İzmir’in Basmana semtine benziyor. İkisinde
de büyük bir Tren garı ve oteller bölgesi bulunuyor. Termini deki
oteller uygun fiyatlı, gecelik kişi başı 70-100TL, gezilecek yerlere yürüme
mesafesinde, Roma metrosu, tren garı ve otobüs terminalinde bulunuyor. Otelimize, Hotel Siracusa, yerleştikten sonra
Roma’nın gecesini görmek için hazırlanıyoruz. Hızlı bir tur ile Piazza
Republica(cumhuriyert meydanı), Piazza Babberini yoluyla önce Fontana di Trevi (Aşıklar
çeşmesi), ordan Piazza di Spagna (İspanyol merdivenleri) ordan da Piazza del Popolo
(halk meydanı) ‘ya varıyoruz. Romadan küçük bir küple aldıktan sonra gerisini
yarına bırakıyoruz.
30 kasım Çarşamba
Türkiyede yaz-kış saat uygulaması kalktığı için 2 saatlik
zaman farkı dengemizi biraz bozdu. Çarşamba günleri Papanın halka konuştuğunu
duyduğum, ve rehber arkadaşım Mahmut’un da tavsiyesiyle önce Vatikandan gezmeye
başlıyoruz. Papa saat 10 da konuşmaya başladığı için kahvaltıyı edip Terminiden
metroya biniyoruz. Tek gidiş metro ücreti 1.5 euro. Sabah mesai yoğunluğu var.
Metronun Ottaviano (S.Pietro –Musei Vaticani) durağında iniliyor. Durağın
ismine aldanıp Lepanto-Vaticano durağında inmeyin. Bu arada Lepanto, Papa
önderliğinde Osmanlıya karşı Akdenizin kontrolü için oluşturulan Haçlı
donanmasıyla Osmanlı donanması arasındaki İnebahtı deniz savaşının Latince adı.
Bu savaş Haçlıların üstünlüğüyle bitti. Adamlar bu galibiyetin ismini Vatikan
duraklarından birine vermişler. Gel de Türklerden korkma :)
St Peter meydanında Cristmas için hazırlıklar olduğu için
Papa, konuşmasını St Peter Bazilikasının balkonu yerine, devasa bir konferans
salonunda yapıyor. Dinleyiciler arasında Arjantinli Papa Francescoyu görmeye gören Arjantinliler,
Meksika, Kolombiya, Brezilyalılar ülke bayraklarıyla sevgi gösterileri
yapıyorlar. Papayı dinleyim, uzaktan bir selfie yapıyorum J
Papadan sonra St Peter meydanına çok yakın olan
Castel Sant Angelo Kalesine yürüyorum. Fatih Sultan
Mehmet’in oğlu Cem Sultanın bir dönem kaldığı kale. Roma imparatoru Hadrianus
tarafından yapılmış, Hadrian’ın mozelesiymiş. Tiber nehri’nin kenarında
bulunur. Giriş ücreti 8 euro, kapanış saati 18:30. Vatican müzesi ve St Peter bazilikası daha
erken, 16:30 da kapandığı için geri dönüp önce Vatikan’a giriyorum.
Vatikan
Aziz Petrus burda öldürülünce buraya gömülüyor. 250 sene sonra Konstantin
mezarın üstüne bazilika yaptırıyor. Çok bakımsız bazilika 1503-1513 yılında
yeniden yapılıyor.
Barok tarzı bir yapının kubbe Michelangelo’ nun eseri. Raffarlo, Antonio,
Bernini'nin projeleri de bulunur.
San Pietro'nun heybetli girişi olan Colonnata (Kolonlar dairesi)
Bernini'nin eseridir. İki yarım daire şeklinde açılan kollar sanki bütün
insanlığı kucaklıyor. Sütunların üstünde heykel ormanını (140 heykel) da
Bernini'nin çizimlerine borçluyuz. Meydanda bulunan Obelisk 25 metredir.
Vatikan müzesi :
Müze bileti 16 euro. Bununla müze, Sistina şapeli ve son olarak San Pietro
Bazilikası gezilebilir. Ben 36 euro ya rehberli bir tura katıldım. Staff
formalı gençler farklı sokak acentaların turlarını tutturabildikleri
fiyatlardan satıyorlar. Pazarlık yapın. Müze girişinde rehberimiz
head setlerimizi dağıtıyor ve oval, dönerli merdivenlerden yukarı çıkmaya
başlıyoruz. Merdivenlerde çeşitli kayık modeleriyle dolu. Bunlar
farklı ülkelerin aziz Petrus'a hediyeleri. Neden kayık? Çünkü Aziz Petrus bir
balıkçıydı. Petrus, Hz.İsa tarafından havarilerin başı olarak seçildi. Asıl adı
Simon'du. Petrus (taş) takma adı ona Hristiyanlıkta oynayacağı sağlam rolü
belirtmek amacıyla Hz.İsa tarafından verilmiş. İsa "Sen
Petrus'sun (taşsın)ve ben kilisemi bu taşın üzerine kuracağım." der. Hristiyanlar
İsa'nın dirilip Petrusa gözüktüğüne ve kliseyi ona emanet ettiğine inanır. O
zamandan beri Petrus ilk papa sayılır. Tarsusa gidip orda Paulus ile
karşılaşır. Daha sonra Roma'ya dönder, Nero döneminde 64 te öldürülür ve
Vatikan tepesine gömülür. İlk Vatikan kilisesi bu mezarın üstüne İmparator
Konstantin tarafından inşaa edildi. Daha sonra bu kilisenin yerine günümüz San
Pietro bazilikası yapılıyor.
Gezimize başladığımız bahçede, Agustusun devasa bir büstünü ve yine devasa
bir çam kozalağından çeşmeyi görüyoruz. Bu çam kozalağı eski bir hamamdan
getirtilmiş ve iki bin yıllıkmış.
Burdan; Apollon heykelinin olduğu birbaşka avluya, ordan çok sayıda mermer
hayvan heykeli olan hayvanlar salonuna, ordan büstler salonuna geçiyoruz.
Apollonun musalarının (sanat tanrıçaları) olduğu salon. Bu salonda Efes’ten
götürülmüş bir Artemis heykeli de bulunuyor. Ordan da devasa yunan tanrılarının
heykellerinin olduğu salona. Burda favorim herkülün bronz heykeli de var.
Çıkışta iki adet imparator Konstantin lahti var.
Üç boyutlu tavanları olan, duvarlarında italyanın şehirlerinin haritaları,
el yapımı tablo halıların olduğu koridorlardan geçerek meşhur Sistina Şapeline
varıyoruz. İsmi, kale gibi bir yapı inşaa edilmesini isteyen Papa
IV. Sisito'dan geliyor. Duvarlarında incil ve tevrattan hikayelerin anlatıldığı
freskler var. Tavanı ise Michelangelo tarafından yapılan fresklerle kaplı.
Bunlardan meşhur Ademin Yaratılışıdır. Tavanı boyamasının ardından
Michelangelo, yapımı 23 yıl düren Giudizio Universale (dünyanın sonu) freskini
yapar. Sistina şapelinde fotoğraf çekmenin yasak olduğunu rehberimiz
söylemişti. Fakat fırsattını yakalayıp ve fotoğraf çekmeyi abartınca
güvenlik tarafından Sistina şapelinden çıkartılıyorum. Vatikandan bile kovulduk
diye kendime gülmeden edemedim. Ve burdan da San Pietro bazilikasının girişine
geçiyoruz. Rehber bazlika gitişinde turumuzu bitiriyor. İçine girince yine
Michelangelo’nun boyadığı müthiş kubbeyi, Aziz Petrusun bronz heykelini
görüyorum.
Hızlıca Bazilikayı gezip Vatikan’ın askerlerinin fotoğrafını çekip
Vatikan’dan yürüyerek Trastavere’ye geçiyorum. Trastavere Roma’nın en
eğlenceli, hareketli semti. İstanbul’ub taksimi, izmir’in Alsancak, Kıbrıs
şehitleri gibi. Biz erken geldiğimiz için hareket daha tam başlamamıştı. Burda
Dar Poeta adlı, trip adviser ve forum sitelerinde gördüğümüz pizzacı da kılıç
balıklı ve somonlu pizzalarımızı yedik. Gerçekten tavsiye edildiği kadar var.
Pizzalar 9 ar Euro, söylediğimiz yarım litrelik sürahi şarap da 5 euro.
Trastevere’den yürüyerek Panteon’a varıyoruz. Roma’nın en eski ve iyi
durumda olan yapısı. Tam ikibin yıllık. Tüm Roma tanrıları adına yapılmış. O
dönemde böyle bir kubbenin yapılmış olması hayret uyandırıcı. Çapı tam 43
metre. Ayasofyanınki 32 m. Kubbenin ortasındaki boşluk kötü ruhların çıkması
içinmiş. Zemini eğimli. Yağan yağmur meğilli zeminden akıp dışarı çıkıyor. 7.
yy dan sonra Meryem adına kiliseye dönüştürülüyor. İçeride önemli ressamların
Raphael ve Annibale ve önemli kişilerin ve de Raphael’in mezarları
bulunuyor. Roma da görülmesi gereken 3 şey; Kolezyum, Vatikan ve Panteon’dur.
Üstelik Panteon ücretsiz J Panteondan sonra tabanvay ile Piazza
Venezia üzeri Kolezyumun gecesini götmeye geliyoruz. Işıklandırılmış kolezyumu
gördükten sonra bitkin bir şekilde otelimize dönüyoruz.
Kolezyum
giriş bileti 12euro. Bu bilet ile İki gün içinde Kolezyum ve Roma Agorası
gezilebilir. İlk gün Kolezyum ikinci gün Roma Agorası gibi. Ben Kolezyum
girişindeki staff t-shirt lülerden 25 euro ya rehberli tur satın alıp ikisini
aynı gün içinde gezdim. Fiyatlar değişken. Pazarlık yapabilirsiniz.
Kolezyum MS
72 -80 tarihinde yapılmış. Kolezyumun orijinal adı Flavianus Amfitiyatro’dur.
Çünkü Kolezyumu bitiren imparator Titus, Flavianus hanedanlığından geliyor.
Kolezyum bir amfitiyatrodur. Çünkü şekli birleştirilmiş iki yunan tiyatrosuna
eşittir. Yunan tiyatroları yarım daire şeklindenir. İki yarımın birleşmesiyle
tam bir daire şeklindeki amfitiyatro oluşur. Amfi latince çift anlamına gelir.
Yani çift tiyatro
Kolezyum
ismi, Anfitiyatronun yapıldığı yerde bulunan devasa boyuttaki, antik yazarlara
göre 37 metrelik , altın ve bronzdan yapılmış Neron’un heykelinden
geliyor. Colossus of Nero. Kolossus
latince devasa büyük anlamına gelir. Özgürlük anıtının yüksekliğinin 34 m.
olduğunu düşünürseniz Nero’nun heykelinin heybetini hesasplayın.
80 bin
kapasiteli kolezyum 80 tane kemerli
kapısı bulunuyor. Her kemerin üstünde 1 den 76 ya kadar Roma rakamıyla
numaralar bulunuyor. Bunlar günümüz stadyum giriş biletlerinde olduğu gibi
numaralı tribünler. Herkes biletindeki numaranın yazdığı kapıdan giriş
yapıyormuş. Her bölüm bin kişi kapasiteli. 80 kapıdan sadece 76 tanesinde numara
var. Çünkü gerisi VIP misafirler, imparator ve soyluların girebildiği
tribünlerdi. 80 binlik kolezyum 20
dakikada tamamen dolup boşalabiliyormuş. Bunu sağlayan kapılara Vomitoryo
(latince:kusmak,çıkartmak) adı veriliyormuş.
Kolezyumun
Giriş katı senatörlere, 1.katı
şövalyelere 2. ve 3. Katı normal insanlara aitmiş. En üst kat kadınlara aitmiş.
Bu bölümde oturaklar ahşaptan, gürültüden uzak ve gölge alandaymış. Kadınlar
ayrıcalıklılarmış.
Sahnenin
büyük kısmı tahtadanmış. Asansörlerin çalıştığı için. Yer sarı renkli kum
kaplıymış. Dökülen kanı çekmesi için. Kumun Latince anlamı arena. Günümüzde de
böyle yapılara bu yüzden Arena deniliyor. Boğa arenası gibi.
Kolezyumun
bitişiğinde küçük bir arena daha varmış. İsmi Ludus Manyus (Gladiator
Gym)Burada gladyatörler antreman yaparlarmış. Bu arena Kolezyuma bir alt
geçitle bağlanırmış. Gladyatörler alt geçitten geçip asansörle Koleyzuma
çıkartılıyorlarmış.
Oyunlar
sonunda ölen hayvan ve gladyatörler Porta Libitinerya kapısından kolezyumdan
çıkartılırlarmış. Libitinerya, mezarlıkların koruyucu tanrıçasıymış. Bütün
ölenler tanrıça Venüs Libitina korumasında dışarı alınırlarmış…
Kolezyumda
düzenlenen 4 çeşit oyun varmış. Bunlar:
1 Battleships
. oyunların başında havuzların suyla doldurulup savaş gemilerinin gösterisi.
2 Av (Hunting) 1
adam dört gün aç bırakılan hayvanlara karşı bırakılır
3 Gladyatör
dövüşleri : Gladyoterler Savaş esirlerinden, suçlular, geçimini sağlayamayan
fakirlerden seçilirmiş. Menajerlerine Lenone denir ve çok zengin ve nüfuzlu
kişilermiş. Ömürleri fazla uzun olmayan gladyatörlerin ortalama yaşları 24miş.
4 The mission
by beast (hayvan görevi) çok cani suçlulular, canlı canlı timsah, aslan, kurt,
ayı gibi hayvanlara atılırlarmış.
Arena
hayvanların tırmanıp atlamasını engelleyen 4 metre yüksekliğinde demir
ızgarayla çevriliymiş. Üstü yelken malzemesiyle açılıp kapatılıyormuş. Bunun
için görevli 240 adet denizci çalışıyormuş. Oyunlar imparatorlar tarafından
zaferlerden sonra, kutsal ve özel günlerde düzenlenirmiş.Girişleri ücretsiz.
Kolezyumun
içinde sporcuların, önemli kişilerin, mermer bronz heykeller varmış. Fakat 5.
yy da ekonomik krizden oyunlar durmuş ve girişleri açık bırakılan kolezyumdan
insanlar değerli olan her şeyi çalmış.
14 yüzyılda
iki büyük depremle Kolezyumun yarısı yıkılmış.
19. yy da istinat duvarlarıyla desteklenmiş.
2012 de
Kolezyumun yarı kısmının aşağıya kaydığı keşfedilmiş. Bir yarısı öteki yarısının 40 cm aşağısında
bulunuyor. Bunun sebebi olarak iki hipotez var. Birincisi: Domus Aurea (Altın
Ev) denen Nero’nun villası bulunuyormuş.
İçinde yapma bir göl varmış. Kolezyumu bu göle yapmışlar. Gölün suyunu alıp
zemini doldurup inşaat etmişler. Fakat temelin altında doldurulan zemin yarıdan kırılmış ve kolezyumun yarısı bundan
dolayı zaman içinde 40cm çökmüş. İkinci
hipotese göre hipotes yıkık taraftan geçen bir nehir varmış. Yine bu tarafa
gelen kısım, yumuşak zemine oturduğu için çökmekte.
Kolezyumun
gece aydınlatması da başka bir güze. O yüzden gece de fotoğraf çekilmesini
kesinlikle öneririm.
The Roman
Forum
Roma 7 tepe
üzerine kurulmuş bir şehir. Bu tepelerden bir tanesinin üstündeyiz. Palentine
tepesi. Şu anda Roma’da arkeolojik kazıların yapıldığı bölüm. Kolezyumdan
çıktıktan sonra rehberimiz Mathiew ile buluşup, Konstantin kapısını geçip Palentine
tepesindeki gişelerden foruma giriyoruz. Rehberimiz anlatımına Romanın kuruluş
hikayesiyle başlıyor. Romalılar
soylarını Truva’ya dayandırır. Truva Savaşından sonra Roma’ya kaçan Afroditin
oğlu Prens Aenas. Aenas Hektor’un kuzenidir. Sezar da kendisinin bu soydan
geldiğine inanır. Bu sebepten Romalılar günümüz Aydın Nazilli ye bağlı Geyre
köyündeki Afrodit adına yapılmış Afrodisyas’a büyük imtiyazlar tanımışlardır.
Mitolojiye
göre Romulus ve Remus kardeşler Vestal
bakiresi Rhea’nin ikizleridir. Vestal bakirelerinin evlenmesi ve çocuk
yapmaları yasaktır. Eğer buna uymazlarsa, rahibeler Palentine tepesinin
eteklerine getirilip, etraflarına bir duvar örülerek burada ölüme
bırakılırlarmış. Savaş tanrısı Mars güzeller güzeli Rhea’yı görüp aşık olur ve onu hamile bırakır. Romulus
ve Remus’u dünyaya getirir. Bunu öğrenen kral hizmetkarlarına çocukları öldürmelerini
ister. Eğer çocuklar tanrı değilse nehir onları öldürür, tanrılarsa da kendisi
öldürmek istemeyen hizmetkar çocukları bir sepetin içinde Tiber Nehrine
bırakır. Çocuklar suda boğulmazlar, sepet Palentine nehrinin kıyılarında durur.
Çocuklar burada Lupa adında bir dişi kurt tarafından bulunurlar. Kardeşler şehrin nereye kurulacağı üzerine
kavga ederler. Romulus kardeşini öldürüp kendi istediği tepeye, Palentine tepesine
şehri kurar. MÖ.753. Bu yüzden şehir kurucusunun ismiyle anılır, Roma. Birçok Roma imparatoru bu tepede yaşamıştır.
Domitya, Sezar gibi,
Forumda
Konstantin Anıtsal Kapısından sonra görünen ikinci kapı Titus (Arch) Anıtsal Kapısı. MÖ 69 da Filistinde Romaya karşı
ayaklanan Yahudilere karşı alınan zafer üstüne yapılıyor. Katledilen
Yahudilerden özür dilemek maksadıyla kapının kilit taşına bir 7 kollu şamdan
(menora) yapılır. Yahudiler bu sebepten bu kapıyı sevmezler. Ayrıca kapının
üstünde S.P.Q.R yazar. Romada bir
çok yerse gözüken bu kısaltmanın anlamı SENATUS POPULUS QUE ROMANUS (The Roman Senate and People) , Roma Cumhuriyeti Devletidir.
Romanın üç
sembolünden biridir. Bunlar S.P.Q.R , imparatorluk kartalı ve dişi kurttur.
Roman Forumu
şehrin dini, politik, ekonomik merkezidi. Yapıların bazıları şunlardır…
Romulus tapınağı: Yeşil kapılı yapı. 1600
yaşında. Orijinal kapı kilidi çalışıyor.
Vatikan’da
Gördüğümüz
üçüncü ve son zafer takı Settimio Severo
Takı. Onun Hemen yanında ayakta kalmış Foca Sütunu var. Aynı yerde üstünde
Roma’nın önemli şehirlerinin mesafelerinin altın harflerle yazıldığı Millarium aureum (kilometre taşı)
bulunur.
Sezar Tapınağı: bugün temelini görebildiğimiz, MÖ.42’de
Sezarın cesedinin yakıldığı yerde, yiğeni Ottaviano tarafından yapılmış tapınak
varmış. Sezar’ın öldürülüşüne değinilsek, şu anki Largo Argentina olarak geçen
yerde, kalıntılarını gördüğümüz Pompei Tiyatro’sunda, bir grup senatör
tarafından boğazı kesilerek öldürülmüş.
2 Aralık Cuma
Üçüncü Günümüzü Romanın diğer meşhur yapılarına ayırıyoruz. Zaten kokezyuma, vatikana giderken bıçunların çoğunu görmüştük.
Fakat size bunları görmeniz için güzel bir rota ve biraz da bilgi vereceğim. Terminideki otelimizden çıkıp Villa Borghesa parkına gidiyoruz.
Şehrin içinde tam bir rekreasyon alanı. İçinde kayıkla gezinti yapabileceğiniz
bir gölet, göletin tam ordasında sağlık tanrısı Asklepiona adanmış bir tapınak
var. Parkın içinde bir hayvanat bahçesi, çocuklar için ideal. Giriş ücreti
yetişkinler 19€ , boyu 1 metre altı çocuklar ücretsiz. Ayrıca parkta
Bernini'nin, Rafhaelin heykel ve tablolarının olduğu nir müze bulunuyor.
Randevu alıp gitmenizi tavsiye ederim. Giriş ücreti 20€. Fiyatı nedense koskoca Vatikan
ve Sistina şapelinden bile yüksek.
Park çıkışında karşımıza Plaza Popolos,
yani halkmeydanı çıkıyor. Meydanın mimarisine dikkat ederseniz iki tarafı simetrik. Meydandan
dümdüz devam ederseniz ispanyol konsolosluğuna ve ismini verdiği ispanyol
merdivenlerine varıyorsunuz. Merdivenler oturan gençlerle dolu.
Merdivenlerin aşagısında kayık şeklinde bir çeşme görüyorsunuz. Barcaccia
adındaki bu çeşme Pietro Bernini ve Gian Lorenzo'nun ortak eseri. merdivenlerin
tam karşısındaki sokak Via dei Condotti. Beverly
Hills'de Rodeo Drive'dan sonra bir arada bu kadar markayı bir arada
görmemiştim. Prada, Luis viton, Gucci, Bvlgari bunlardan sadece birkaçı. Yemek
için ispanyol merdivenlerinin çok yakınındaki Pastifico makarnayı ve Pompi
tiramusuyu denedik. İkisi de başarılı. Pastifico hergün iki çeşit makarna yapıp tabağı 4€ dan satıyor.
Makarnanızı alıp ispanyol merdivenlerinde yiyebilirsiniz. Dükkanda yerseniz bir
bardak da şarap ikramları var. Ama dükkanda yemeyenlere şarap yok. Pastifico'nun karşı çaprazında
da Pompi isminde başka meşhur bir pastahane var. Burdada yine ayak üstü
tramisularını denedik. 4€ fiyatı. O da gayet lezzetli.
Burdan yine yakın mesafedeki Trevi çeşmesine geçiyoruz. Aşıklar çeşmesi olarak
daha meşhur. Trevi üç yol anlamına geliyor. Suyun geldiği üç kaynaktan dolayı isminin böyle olduğu tahmin
ediliyor. Sağ elle sol omuz üstünden çeşmeye para atılınca aşkın bulunacağına
inanılıyor :)) çeşmenin tarihi imparator augustus dönemine MÖ 1.yy a dayanır. Barok tarzında yapılmış. Buradan Panteon'a geçip orada Tazza
d'Oro da kahvemizi içiyoruz. Burdan hedef kesinlikle görülmesi gereken Piazza
Navona. Navona meydanı. Roma döneminde burası bir stadyummuş. papanın isteği
üzerine meydan olarak düzenlenmiş. Meydanın ortasında bir obelisk ve çeşme
bulunuyor. Lorenza Berninin 4 nehir isimli Çeşmesi(1655), 4 nehir tanrısı ile,
4 büyük nehri temsil ediyormuş. Bunlar Ganj
(Asya), Nil (Afrika), Gümüş nehri (Amerika) ve Tuna (Avrupa). Çeşmenin
yapıldığı dönemde Nil'in kaynağı bilinmediği için bir heykelin başı örtülmüş.
Navona meydanının yakınında gündüzleri sabit pazar olan Campo di Fiori
bulunuyor (çilek tarlası) buradan Piazza Venezia (venedik meydanına) geçiyoruz.
Meydanda tepede beyaz mermerden yapılmış yapı Monumento Vittorio Emanuele
(Vittorio E. Abidesi) Roma forumunun arkadındaki Capitoline tepesine 1985-1911
yılları arasında Guiseppe Sacconi tarafından yapılmış yapı. Romanın
sembollerinden. Kral Vittorio Emanuele için yapılmış. Abideyi geçip michelangelo'nun Musa heykelini görmek için San
Pietro in Vincoli klisesine geçiyoruz. Musa başında boynuzla tasvir edilmiş. Michelangelo ışığın yerine
geçtiği ve yapımı kolay olduğu için boynuz kullanmış.
Buradan Roma cadde ve meydanlarını
turkayarak Termini'ye dönüyoruz. Yarın sabah ayrılık vakti....
Castel Sant Angelo |
Sistina Şapeli |
Piazza Navona |
Kolezyum |
Kolezyum |
Panteon |
Konstantin Kapısı |
Roma Forumu |
Trevi Çeşme |
Vittorio Emanuel Abidesi |
Vittorio Emanuel Abidesi |
Asklepin Tapınağı |
Villa Borghesa |
Piazza Popolos |
Ferrari :) |
San Pietro in Vinkoli |
Kolezyum |
4 Aralık 2016 Pazar
Kos, İstanköy
Sakız, midilli, samostan sonra gezme sırası Kos'a geldi. Bu adalar arasında en çok Kos'u beğendim. Turgutreis'ten fetibotla 30 dakkikalık mesafede. Yunanistan'ın 12 adalar vilayetine bağlıdır. Shengen vizesi olup da yolu Bodruma düşen herkesin gitmesini tavsiye ederim. Feribot biletlerini internetten 35eurodan aldık. Gidişimiz 1 ekim dönüşümüz 2 ekim. Gittiğimiz dönem sezonun sonlarına denk geldiği için Kos sakindi. Ama hava süperdi. Sonuçta ege.
İlk günümüz pasaport kontrolünden sonra otelimize yerleşmemizle başladı. Otelimiz merkeze yürüme mesafesinde, Marinanın tam karşısında küçük bir oteldi. İsmi Kos Bay Hotel. 2 yıldız. Fiyatı kişi başı 11€. Kahvaltı dahil. Şaka gibi bir fiyat. Sezon sonu olması nedeniyle tabiki bu fiyat. Ve de gerçekten çok temiz ve güzel deniz manzaralı odaları var.
Otelden sonra merkezini keşfetmeye başladık. Kuzenim oğuz önderliğinde çarşısını dolaştık ve sağolsun arkadaşlarla bütün hediyelikçilere girip çıktık :)
Merkezde görülebilecek yerler: hipokratın ağacı. Kale. Osmanlı eserleri. Çarşısından sonra beachlerinin olduğu sahilde yürümeye başladık. Yazın isveç, norveçli gençlerin doldurduğu, dj lerin, plaj partiletinin eğlenleleriyle meşhur olan beach clupler nispeten sakinleşmiş ve yaş ortalaması baya bi yükselmiş :((
Biz Jacksons adlı beach i seçtik. Dekorasyonu çok başarılı. İçerde foto çekmek hesapta yasak ama bir kaç kaçamak yaptık. Eski chopper tarzı motorları sevenler bayılır. Fiyatlar çok makul. Giriş, şezlog, semsiye ücreti yok. Wi-fi sorunsuz. Bira 3 €, frappe 2€ gibi cok makul fiyatlar. Denizi harika. Yüzüp biraz güneşlendikten sonra akşam yemegimiz icin otele donup hazırlanmak için kalktık. Jacksons'ın biraz ilersinde Caravelle ve arka sokağında Nick the fisherman denen balık restoranlarına rastlıyoruz. İkisi de çok başarılı, meşhur ve fiyat olarak makul yerler. Zaten şimdiye kadar hiçbir yunan retoranında kötü süprizlerle karşılaşmadım. Ne Atina ne de yunan adalarında. Bizdeki gibi restoranlar arası fiyat uçurumları onlarda yok. Rakı balık yapınca ödenen faiş fiyatlar yok. Ouzo ve balık ürünleri gerçekten bize kıyasla gayet uygun. Nasıl oluyor, aynı deniz, aynı coğrafya. Bizdeki fiyatlar bu kadar yüksek çıkıyor. Caravelle bir taverna. Canlı müzikli süper eğlenceli. Sahibi de izmir, Bornovalı. İnsan mezelerle, yunan salatasıyla doyuyor. Açgözlülük yapıp bol sipariş vermeye gerek yok. Zaten yunanlılarda porsiyonlar büyük. Bir buçuk galiba sadece bizde var. Onların bir porsiyonu bizim nerdeyse iki porsiyonumuza bedel :)
Midye tava, kalamar kızartması, dolması, barbunu, sardalyesi, ahtapotu, yunan salatası ile 4 kişi tıka basa doyduk. 3 tanede 35 lik ouzo Plomari Götürdük. İçtiğim en güzel ouzo diyebilirim. Hesabımız 80€ Pek yeme içmeyi anlatmayı sevmem ama bu kalite, bu fiyatlarla herkesin faydalanmasını isterim. Üstelik bilinenin aksine Türk dostu, misafirperver, birçok adetlerimizin ortak olduğu ve geçimini çoğunlukla turizmden kazanan yunan dostlar. Devletlerimizin sorunları olabilir ama halklar kesinlikle dost, dost kalmalılar. Sonuçta ilelebet komşuyuz.
Ertesi gün kahvaltımızdan sonra küçük bir Fiat Panda kiralayıp adayı turluyoruz. araç kirası günlük 30€, tüm adayı turlamaya 10€ luk benzin yetti. Öncelikle tarihteki ilk iki hastane kompleksinden biri olan Asklepion' a uğruyoruz. Diğer asklepion Bergama da. Sonuçta tıbbın babası Hipokratın doğduğu ada burası. Giriş 8 euro. Arkeolojiyle ilgilenenler gezebilir. Burdan ZIA' ya geçiyoruz. Bizim Şirinceyi andırıyor. Dağın tepesinde. Güzel deniz ve tuz gölü manzarası var. Hediyelikçiler ve tavernalar var. Zia'dan adanın güney sahilinde olan Kardamena'ya iniyoruz. Karşı tarafımız Datça. Şirin bir sayfiye yeri. Pansiyonlar, tavernalar, yazlık evler var. Sahil yolunda Kefalos yönüne devam edince beachleri görüyorsunuz. Kefalos da bir de Club Med bulunuyor. Kefalosdan sonra adanın kuzey tarafına geçince yine deniz kenarında küçük kasaba Mastikari'ye varıyoruz. Karşı kıyımız artık Bodrum. Buradada tipik oteller, güzel bir plaj ve restoran yani tavernalar var. Burdada Nostos adında şirin bir restorantta balık meze ağırlıklı yemeğimizi yiyip Kos merkeze dönüyoruz. Saat 18:00 sularında olan feribotumuza biniyoruz. Anlaşıldığı üzere günü birlik adalanın diğer kesimleri araç kiralanıp gezilebiliyor. Fakat tavsiyem geniş zaman ayırıp denize de girmek yada adanın bu taraflarında da konaklamak.
Kos en güzel yunan adalarından birisi. Bazılarına göre Kalimnos daha da güzelmiş. Bodrum'un 70'li 80'li yıllarını, kalabalıklaşmadan önceki halini anımsatıyormuş. Bir dahaki sefere artık inşallah orası da.....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)